19 Haziran 2008 Perşembe

Perdeler Elektrik Uretecek



Dünya enerji sıkıntısına girdikçe yeni çözümler bulunuyor. En yenisi de bu!

Amerikalı bilim adamları, özel bir kumaştan yaptıkları güneş perdeleri ile elektrik üretti.

Amerika’nın saygın araştırma kuruluşlarından Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) görevli bilim adamları, esnek ve ısıya maruz kaldığında elektrik üretebilen maddeler üzerinde çalışmaya başladı. Fotovoltaik (Isıya maruz kaldığında enerji üretebilen) malzemeler üzerinde çalışan ekip, ilk prototip ile elektrik üretmeyi başardı.

Güneş kumaşı (solar textile) adı da verilen bu maddeler, Türkiye’de "günısı" diye bilinen güneş panelleri gibi fotovoltaik hücrelere sahip. Yarı iletken bu maddeler güneş ışığını tutarak bunu elektrik enerjisine çeviriyor.

MIT ekibi, ev perdelerini portatif, esnek, enerji biriktirebilen hale getirerek, enerji üretmesini sağladı.

Prototipi yapılan ve yenilenebilir olan bu enerji, gelecekte güneş gören
tüm evlerde kullanılabilecek.

Kirliyim Alarmi Veren Klavye



Son yıllarda enfeksiyonun en hızlı yayıldığı ve mikropların barındığı bilgisayar klavyeleri için çözüm aranıyor.

Son yıllarda enfeksiyonun en hızlı yayıldığı ve mikropların barındığı bilgisayar klavyeleri için çözüm aranıyor.

University College London Hospital uzmanlarının geliştirdiği klavye diğerlerine göre çok daha kolay temizlenebiliyor. Klavyenin en önemli özelliği ise kirlendiği zaman kullanıcısına alarm vermesi.

Bu klavye ile bakterilerin bulaşması konusunda önemli bir tedbir almak isteyen uzmanlar klavyelerin klozetten 5 kat daha kirli olduğunu belirtiyor.

Ofis ortamında soğuk algınlığı ya da gastroenterit ile ilgili mikropların kolaylıkla klavye aracılığıyla bulaşabileceğini kaydeden uzmanlar, bu tür bakterilerin hastane ortamlarında kullanılan klavyelerle de çok kolay yayılabildiğine dikkat çekiyor.

Microbiyologların geliştirdiği klavyeler üzerlerindeki bakteri oranını gösteriyor, 12 saatte bir temizlenmeleri durumunda ise bakteri oranı yüzde 70 oranında düşüyor.

Hastanelerde doktor ve hemşirelerin hastaların yanından ayrıldıktan sonra ellerini yıkamadan klavye kullandıklarına işaret eden uzmanlar, hastanelerin klasik klavyelerin yüksek risk ortamlarının başında geldiğini belirtiyor.

Yeni geliştirilen klavyelerdeki sensorlar bakteriler konusunda uyarırken, klavyenin bakteriden arınıp arınmadığı konusunda bilgi veriyor.

Amerikan Power Components tarafından geliştirilen ışık sistemi her 12 saatte bir update ediliyor.

Yuzyilin Deneyinde 50'den Fazla Turk Bilimci



''Parçacık hızlandırıcılarıyla atom altı parçacıkları çarpıştırarak maddenin oluşumuna dair sırların anlaşılmasını sağlamak'' için gerçekleştirilecek ''Yüzyılın Deneyi''nin yapılacağı Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nde (CERN), 50'yi aşkın Türk bilim adamı yer alıyor.

Türk bilim adamlarının çalışmaları ile ilgili bilgi veren Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Subaşı, Türkiye'den Ankara, Boğaziçi, Çukurova, Doğuş, Ortadoğu Teknik ve Yıldız Teknik üniversitelerinin, CERN'de yapılan çalışmalarda üye olarak yer aldığını, bunların dışında bazı üniversitelerin de bu üye üniversiteler kanalı ile deneylere katılma olanağı bulduklarını bildirdi.

2007'de uçak kazasında hayatını kaybeden Prof. Dr. Engin Arık'ın 30 senedir bu konuda çalıştığını, hayalinin Türkiye'nin CERN'e tam üye olarak katılımı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Subaşı, CERN'e ülke bazında tam üye olmak için 15-20 milyon dolar gibi bir paranın her sene ödenmesi gerektiğini söyledi.

Türkiye'de yüksek enerji fiziği alanında büyük bir potansiyelin olup olmadığı tartışmalarıyla ülke olarak üyeliğin geciktirildiğini öne süren Metin Subaşı, şunları kaydetti:

"Merkeze ülke olarak üye olunsaydı 50 değil, belki 250 Türk bilim adamı orada olabilirdi. Çünkü çok yetenekli, çalışkan ve yaratıcı gençlerimiz var. Hiçbir ülkede yok bu potansiyel. Ayrıca, CERN'e ödenen bu parayı başlangıçta CERN, o ülke için harcıyor.

Bu para ile o ülkedeki yüksek enerji fiziği alanındaki çalışmaları destekliyor, alt yapı oluşmasına katkı sağlıyor. Daha da önemlisi CERN, bir üye ülke için sadece fizik çalışmalarına katılmak anlamını taşımıyor. CERN'e üyelik, ülkenin ekonomik ve teknolojik gelişmesine de katkı sağlıyor.

Üye ülkeler, CERN'deki deney sistemlerinin kurulmasında gerekli malzeme ve cihazları temin ederek, ülkelerine hem ekonomik açıdan ödemelerinin çok üstünde gelir temin edebiliyor, hem de yüksek teknolojinin ülkelerinde geliştirilmesine katkı sağlayabiliyorlar."

CERN'de Türk üniversitesi

Yıldız Teknik Üniversitesini CERN'deki ALICE deney grupları arasına dahil eden Prof. Dr. Metin Subaşı, CERN serüveninin 2006 yılında başarılı doktora öğrencisi Ayben Karasu'nun doktora tezini CERN'de yapması, oradaki ALICE grubunun lideri Prof. Jean-Pierre Charles Revol ile bir arkadaşı vasıtasıyla iletişim kurarak sağladığını, kendi imkanlarıyla gidip gelen öğrencisine daha sonra Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından projeleri kapsamında destek verildiğini anlattı.

Prof. Dr. Subaşı, CERN'deki projelerine daha sonra 3 öğrencisini daha dahil ettiğini, ALICE grubu yöneticilerinin de çalışmalarına büyük destek verdiğini ve kendilerini cesaretlendirdiğini söyledi. Subaşı, şunları kaydetti:

"Bu zor koşullarda, bu kadar hevesli olduğumuzu görerek CERN'de bizi o kadar iyi karşıladılar ki, bize 'Siz grup olarak üye olun. Hiçbir para ödemeden deneylere katılmanızı sağlayacak bir üyelik verelim size. Resmi hale getirelim çalışmalarınızı, zorlukla karşılaşmayın' dediler.

Bunun üzerine Kasım 2007'de başvuruda bulunduk. 6 Nisan 2008'de üyeliğimizin kabul edildiğine dair mektup geldi. Bizim ALICE grubunun program ve stratejileri hakkında söz hakkımız yok, ancak deneye katılma, deney verilerini kullanma ve yorumlama konusunda görev üstlenebiliyoruz."

CERN'de yaz döneminde, genç bilim adamlarının yetişmesi için kurslar yapıldığını, bu kurslara tam üye olmayan ülkelerden sadece birkaç öğrencinin kabul edildiğini anlatan Subaşı, bu yaz yapılacak kurslar için Türkiye'den kabul edilen 3 öğrenciden birisinin kendi öğrencisi olduğunu bildirdi.

Metin Subaşı, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kısıtlı olanaklarla ortaya koyduğumuz performansı takdir eden CERN'deki bilim adamları, bize kahraman gözüyle bakıyorlar. Ve Türkiye'den gelen grupları isim isim biliyor, çalışmalarını takdir ediyorlar. Bizler de ülkemiz adına bu tarihi fizik deneylerine katıldığımız için gurur duyuyor, CERN'deki meslektaşlarımıza ve bizleri destekleyen, ülkemizi CERN'e tam üye yapmak için uğraşan TAEK'e teşekkür ediyoruz."

CERN'de neler oluyor?

Nükleer reaksiyonların ancak yüksek enerjilerde oluştuğunu, yüksek enerjinin ise atom altı parçacıkları çok yüksek hızlara getirecek "hızlandırıcı" denilen makineler kullanılarak elde edildiğini anlatan Prof. Dr. Subaşı, büyük yatırım gerektiren yüksek enerji fiziği alanındaki çalışmalar için birçok Avrupa ülkesinin bir araya gelerek kurdukları CERN'e, bilim adamlarının projeleriyle katıldığını söyledi.

Subaşı, CERN'de yapılan çalışmalara ilişkin şu bilgileri verdi: "Bugün, atomun bir çekirdek ve etrafında dolanan elektronlardan ve de çekirdeğin, proton ve nötronlardan oluştuğunu biliyoruz. Proton ve nötronların ise 'kuark' ve 'gluon' ismi verilen parçacıklardan oluştuğunu öngörüyoruz.

Kuarklar, 'kuvvet taşıyıcı' olan gluonlarla çekirdek içinde hapsolmuş durumda bulunduklarından, bugüne kadar serbest olarak gözlenebilmiş değillerdir. İşte, atomdan kuarklara uzanan bu süreç CERN'de deneysel ortamda tersinden izlenecek.

Yani protonlar ve nötronlar Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda (LHC), güneştekinin 100 bin misli sıcaklıkta 'eriyerek', kuarkların ve gluonların serbest kalmasına, dolayısıyla gözlenebilmelerini olanaklı kılacaklar.

Böylece, evrenin oluşumu sırasında meydana geldiği düşünülen büyük patlama 'Big Bang', 13 TeV kütle merkezi enerjisindeki protonlar çarpıştırılarak, laboratuvarda, 10-15 metre çaplı küre hacmi gibi küçük bir hacim içinde oluşturulmuş olacak.

Dolayısıyla, patlamadan sadece saniyenin milyonda biri uzunluğunda bir süre sonra oluşacak kuark-gluon ortamından, yoğunlaşmayla, proton ve nötronun oluşumunu, yani, maddenin nasıl kütle edindiğini öğrenmiş olacağız. Tabii, beklenenler gözlenemezse, öngörülerimizin arkasındaki teorilerimiz iflas etmiş olacak, yeni teoriler yaratılması gerekecek."

Alice, CMS, Atlas ve LHCb deneyleri

CERN'de parçacık hızlandırıcılarıyla yapılacak ve evrenin ilk yapı taşlarının ortaya çıkmasını sağlayacak bu deneyde parçacıkların (proton, ağır iyon) bir kısmının saat yönünde bir kısmının ise aksi yönde hızlandırılarak, her birinin 7 tera elektron volt gibi müthiş bir enerjiye ulaştıktan sonra çarpıştırılacaklarını dile getiren Prof. Dr. Subaşı, böyle bir deneyin gerçekleştirilebilmesi için İsviçre-Fransa sınırında (Geneva) bulunan CERN'de, yerin 100 metre altında inşa edilmiş laboratuvar tünelinde 27 kilometre uzunluğunda bir hızlandırıcı halkası (LHC) inşa edildiğini anlattı.

Hızlandırıcı halkasının üzerinde 4 adet detektör istasyonu bulunduğunu ve buralardaki detektörlerin CERN'de yapılacak 4 temel deneyin merkezini oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Subaşı, şunları söyledi:

"Bu deneyler, ALICE, CMS, ATLAS ve LHCb olarak anılıyor. Hepsi farklı yönden yaklaşarak bilinmeyenleri ortaya koymaya çalışacaklar. Sadece evrenin oluşmasını değil, evrende neden anti maddeden çok madde var? Anti madde nerede saklanıyor?

Gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz yıldızlar arası karanlık ortam (karanlık madde) ne içeriyor? Evrende kaybolan kütle nereye gidiyor? Evrende var olduğunu bildiğimiz kuvvetler gerçekten tek bir potansiyelden mi türüyor (Higs 'bozonu' var mı?)? gibi önemli sorulara yanıt aranacak.

Bizim grubun angaje olduğu deney ALICE deneyi, yani, evrenin oluşumu hakkında mevcut teorinin öngördüğü 'kuark ve gluon' plazmasının varlığını belirlemeye çalışan deney grubu."

"Fizik biliminde tam bir kırılma noktasındayız"

Büyük patlamayı resmedecek deney sonrasında çok mikro düzeyde bir maddenin oluşacağını, çarpışma olduğu zaman "Büyük Patlama"da olduğu gibi etrafa parçacıkların saçılacağını kaydeden Prof. Dr. Subaşı, şunları anlattı:

"ALICE deneyinde, ALICE detektör sisteminin merkezinde bu patlama olacak. Detektör sistemi, 16-20 metre çapında binlerce ton ağırlığında dev bir sistem. Detektörler soğan kabuğu gibi, biri diğerini sarmalayacak şekilde kat kat yapılmış, her biri çeşitli parçacıkları tanımlayacak yetenekte.

Diğer bir deyişle, patlamadan yani çarpışmalardan çıkan parçacıklar ne kadar yüksek enerjide olurlarsa olsunlar bu detektörlerin içinde geçerken mutlaka bir iz bırakacaklar, yani, kendilerini ifşa edecekler.

Proton 'eriyip' kuark ve gluonların serbest kaldığını, ortama çıkacak 'acayip parçacıkları' detektörlerde bıraktıkları izlerden tanımlayarak öğreneceğiz. Ve diyeceğiz ki, 'evet, kuark vardır'. Eğer tersi olursa bildiğimiz şeylerin doğru olmadığını anlayacağız. Yani, fizikte tam kırılma noktası diyebileceğimiz bir noktadayız."

İlk deney Haziran'da başlayacak

Prof. Dr. Subaşı, evrenin sırlarını ortaya koyacak deneylerden ilkinin ALICE olduğunu, bu deneyde önce protonların ardından ağır kurşun iyonlarının birbiriyle çarpıştırılacağını söyledi.

Protonların çarpıştırılacağı deneyin ilk kısmının bu yaz başlamadan gerçekleşeceğini ifade eden Prof. Dr. Subaşı, "Aksilikler çıkıyor, onların çözümüne gidiliyor ama şu anda bize söylenen tarih, 2008 yılı Haziran ayı. CERN Başkanı'nın ifadesine göre, herhangi bir sorun yok, deney başlatılacak."

İnternetten sonra CERN'in yeni buluşu: Grid sistemi

CERN'de bu işler yapılırken büyük teknolojik gelişmelerin de yapıldığını, örneğin, günlük yaşantının artık vazgeçilmez bir parçası olan Web'in (www) CERN tarafından oluşturulduğunu belirten Subaşı, "Şimdi 'Grid' diye bir sistem geliştiriliyor. Grid sistemi ile dünya üzerindeki mevcut pek çok laboratuvardaki bilgisayarları tek bir bilgisayardan (PC) kullanma olanağı sağlanacak" dedi.

Subaşı, binlerce bilgisayarın aynı anda çalıştırılmasıyla çok daha çabuk işlem yapılmasının sağlanacağını, halen CERN içinde çalışan lokal bir Grid ağının kurulduğunu ve bütün makinelerin aynı anda kullanabildiğini bildirdi.

En güçlü tek bir bilgisayarla 100 günde yapılacak hesaplamaların Grid sayesinde birkaç saniye içinde yapılabileceğine dikkat çeken Metin Subaşı, şunları kaydetti: "Bunun bir örneği, tıp alanında gerçekleştirildi. Avean Gribi'ne sebep olan virüslerin tanımlanması için pek çok laboratuvarda incelenmesi gerekiyordu.

Grid oluşturuldu. Dünyaca ünlü 6 önemli laboratuvarda 300 binden fazla insan kanı örnekleri 2 saat içinde analizden geçirilerek sonuç alındı. Eğer biz Grid'i, Türkiye'den kullanma olanağını bulursak ki bu konuda çalışmalar başlamış durumda, deneylerde üretilecek verileri kullanıp analiz ve hesaplama yapmak için İsviçre'ye, CERN'e gitmemize de gerek kalmayacak."

Yapay Big Bang'de Turk Imzasi



Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Fizik Bölümü mezunu, yüksek lisans öğrencisi Sezen Sekmen, İsviçre'nin Cenevre kentindeki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nde (CERN), 'Big Bang' diye tabir edilen 'Büyük Patlama'nın hemen ardından ortaya çıkan enerji yoğunluğunu tekrar canlandırmak için bilim adamlarıyla birlikte ter döküyor.

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) destek verdiği, dünya kamuoyunun sonucunu sabırsızlıkla beklediği dev proje, CERN'de sürdürülüyor.

Bursalı bir ailenin kızı olan, ODTÜ Fizik Bölümü mezunu Sezen Sekmen de CERN'de Avrupalı bilimadamlarıyla Nobel'e aday gösterilecek çalışma için birlikte çalışıyor.

Kendinden emin

'Büyük Patlama'nın hemen ardından, evrende hangi tür parçacıklar bulunduğunu ve evreni hangi temel fizik kurallarının yönlendirdiğini saptamak amacıyla çalıştıklarını söyleyen Sezen Sekmen, sonucu tüm dünyayı ilgilendiren porjeyle ilgili olarak şunları söyledi:

"CERN'de şu anda, LHC (Büyük Hadron Çarpıştırıcısı) adlı bir deney üzerinde çalışılıyor. Bu deneyde protonlar 27 kilometre çapındaki çembersel bir tüpün içinde hızlandırılarak kafa kafaya çarpıştırılıyor.

Çarpışma sonucunda açığa çıkan enerji sayesinde bugüne kadar görülmemiş yeni parçacıkların meydana çıkması bekleniyor. Ortaya çıkması beklenen parçacıklar normalde çevremizde göremeyeceğimiz parçacıklar.

Oluşabilmeleri için çok yoğun enerji ortamı gerekiyor. İşte bu yoğun enerji ortamını LHC'deki çarpışma sağlıyor."

Evrenin oluşumuna yolculuk

Enerji yoğunluğunun evrende, 'Büyük Patlama'dan çok kısa bir süre sonra da mevcudiyetini koruduğunu vurgulayan Sekmen, "LHC'de 'Büyük Patlama'dan kısa bir süre sonraki evrenin şartlarını tekrar canlandırarak o şartlarda evrende hangi tür parçacıklar bulunduğunu ve evreni hangi temel fizik kurallarının yönlendirdiğini anlamaya çalışacağız.

CERN'de CMS deneyinin fizik grupları için çalışıyorum. Amacımız detektörde görülenleri yorumlayarak hangi kuramın çıkacak sonuca yol açtığını anlamak. Elbette henüz deney başlamadığı için şu anda elimizde değerlendirecek gerçek veriler yok.

Bizim şu anda yaptığımız günümüzün kayda değer kuramlarının gerçek oldukları takdirde deneyde nasıl görüleceklerinin gerçeğe tam uygun simülasyonlarını yapmak ve bir kuram var olduğu takdirde onu elimizdeki detektör ile hangi verimlilikle ölçebileceğimizi belirlemek.

Şu anda fizik grupları olarak olabildiğince çok kuramı modellemeye çalışıyoruz. Deney başladığında gelen verileri elimizdeki modellerle karşılaştırarak gerçek verilerin hangi modele daha uygun olduğunu araştıracağız" diye konuştu.

Turkiye'nin Ilk 3 Boyutlu Kent Bilgi Sistemi



ODTÜ Teknokent'te faaliyet gösteren bir firma tarafından geliştirilen Türkiye'nin ilk 3 boyutlu kent bilgi sistemi ''Citysurf'' tanıtıldı.

Tanıtım toplantısına katılan Türkiye Bilişim Derneği Başkanı Turan Menteş, e-bilişim projeleriyle Türkiye'de kamusal alanda ciddi bir bilgi birikimi sağlandığını belirtti.

Menteş, Türkiye'de ulusal ölçekli projeler sayesinde yakın zamanda tüm vatandaşların bilişim teknolojilerini kullanmasını hedeflediklerini söyledi.

Türkiye'de nüfusun, en iyi olasılıkla yüzde 20'sinin bilgisayar, yüzde 25'inin ise internet kullandığını belirten Menteş, şöyle konuştu:

"Ancak yüzde 75'i kullanmıyor. Amacımız, bu insanların bilişim dünyasına erişmesini sağlamak. Bunun için kamudaki projeler kullanılıyor. Bunlardan biri TC kimlik numarasının zorunlu hale getirilmesiydi. Yakında vergi ve pasaport işlemleri de internet üzerinden gerçekleştirilecek.

Önemli olan vatandaşın en çok yüzyüze geldiği yerel yönetimlerde bilişim altyapısının oluşturulmasıdır. Bu noktada, belediyelere yönelik bilgi sistemi kurulması ve bunu Türk bir şirketin yapması çok önemli."

Menteş, Türkiye'de yerel yönetimlerin bir araya gelmediklerini belirterek, "Siyasi tercihleri yüzünden birlikte toplantı yapamıyoruz. Oluşturduğumuz Bilgi Kentleri Birliği ile her türlü çalışmayı belediyelerle paylaşmak istiyoruz" diye konuştu.

Çorum Belediye Başkanı Turan Atlamaz ise Çorum'un ARGE ve kaliteyi özümsediğini, yeniliklere kolay uyum sağladığını söyledi.

"Citysurf"ü kullanan ilk belediye olduklarını bildiren Atlamaz, "Bu konuda ilk olmak da bize yakışırdı. Bu sayede Çorumlular, kentleriyle ilgili her türlü veriyi sistemden anında izleyebilecek" dedi.

Citysurf

Citysurf Projeler Koordinatörü Adil Yoltay, sistemin yurtdışında ve yurtiçinde bir çok kurum tarafından kullanıldığını belirterek, "Bu sistem, Türkiye'nin ilk Geoweb 2.0 yazılımıdır. Bu programla hem çalışanların verilere ulaşması kolaylaşıyor hem de belediye ve kamu kurumlarının vatandaşa sunduğu hizmetin kalitesi artıyor" dedi.

Yoltay, gelişmiş arama motoru sayesinde istenilen adrese ve binaya kolayca ulaşım sağlayan "Citysurf"te gerçek arazi modeli kullanıldığını bildirdi.

Yoltay, programla gerçekleştirilebilecek işlemleri şöyle sıraladı:

"-Belediyelerin gelir paketleri ile bütünleştirilerek, emlak beyan kaçakları sorgulanıyor.

-Yapı ruhsat verileri ile ilişkilendirilerek, kentteki kaçak bina sorgulamaları yapılıyor.

-Afet öncesi ve sonrası analizleri gerçekleştiriliyor.

-Deprem riski yüksek alanlar uydu görüntüleri üzerine işlenerek üç boyutlu ortamda analiz çalışmaları yapılabiliyor.

-Afet sonrası koordinasyon ve hizmetler üç boyutlu ortamda takip edilebiliyor.

-Program, Türkiye için hazırlandığı için yabancı sistemlerdeki aksaklıklar yaşanmıyor."

13 Haziran 2008 Cuma

Kadinlara Erkek Robotlar Geliyor



Kadınların tek komutuyla satranç oynayacak, çiçekleri sulayacak ve cinsel birlikteliği gerçekleştirecek..

Alman sanatçı Franz Steiner’ın kadınlar için çizdiği gelecekte erkeklere yer yok. Sanatçının bilgisayar teknolojileri yardımıyla yarattığı fütüristik çalışmalarda 2045’in kadını yüzlerce erkek robota hükmederken kendi de biyonikleşiyor ve ayakkabı değiştirir gibi organ değiştirerek, kadınların yüzyıllar süren hayali, ebedi gençliğe kavuşuyor.

Hürriyet'in haberine göre Franz Steiner ve blutsbrueder-design ekibi, 2045’in fütüristik kadın portresini çizerken göz alıcı ama bir o kadarda eleştirel bir CGI (Computer Generated Imagery) çalışması yapmış. İlk aşamada gerçek mekanlarda kadın foto modellerle fotoğraflar çekilmiş. Daha sonra ise Photoshop ve modelleme programı 3ds max ile biyonik organlar ve robotlar eklenerek fotoğraflar son haline getirilmiş.

Bu çalışmada hayal edilen yıl 2045. Kadın, yıllardır mücadele ettiği ikinci sınıf insan muamelesinden kurtulmuş görünüyor. İş yaşamında egemenlik kadının elinde. Emri altında çalışan yüzlerce robota hükmediyor. Kullanılan teknolojik araçlar göz alıcı. Ses komutu ile çalışan "gözlük bilgisayar" tasarımı aralarında en etkileyici olanı.

Tabii ki kadının hayatı sadece iş yaşamındaki değişim ile kalmıyor. Kadın, bu manalı mesajlar veren projeyle hayalindeki genç ve güzel görünüme ve arzuladığı gibi bir partnere kavuşuyor. Geçen yıllar içinde robotların çoğaldığı bir dünyada elbetteki kadınlar da biyonikleşiyor. Biyonik kadın, vücudunun beğenmediği ya da modası geçen parçasını değiştirebiliyor.

Örneğin ayağından memnun değilse ayak, burnundan memnun değilse burun satın alıp takıyor. Projedeki en can alıcı mesaj ise kadının yaşamından kendisini asla memnun etmediğine inandığı erkeğin kaybolması. Geleceğin kadını maalesef bir robotla yaşamayı tercih ediyor. Tek düğmeyle emir verdiği robot. Onunla satranç oynamaktan, çiçekleri sulamaya ve cinsel beraberliğe her komutu, bir robottan beklenebileceği gibi itirazsız yapıyor.

1 Haziran 2008 Pazar

Bu Masa Aslında Bilgisayar



Bir masa aynı zamanda nasıl bir bilgisayar olarak çalışır? Sorunun yanıtı özel bir tasarımda saklı.

Pratik tasarımları ile sık sık gündeme gelen bir firma olan XYZ'nin ofisler için önerdiği masa konsepti "masaüstü bilgisayar" kavramını değiştiriyor ve "masaiçi bilgisayar" kavramını ofislere sokmayı hedefliyor.

Görsel olarak oldukça şık bir masa olan bu yeni tasarımın içerisinde komple bir PC barınıyor. Üzerinde ise, yine masaya monte edilmiş ve tasarıma dahil olan bir LCD monitöreden başka hiçbir şey yok. Yani masanızda ya da ayağınızın altında sizi rahatsız eden kablolar ya da hantal cihazlar söz konusu değil...

Terfi edilebilen (işlemci ya da bellek gibi donanım bileşenleri değiştirilebilen) ve güncel donanımları kullanabilen masa-bilgisayarın sol tarafında CD/DVD ve USB çıkışları görülüyor. Donanım terfisi gerektiğinde masanın üst kapağı kaldırılıp içerideki elektronik bileşenlere ulaşmak mümkün oluyor. Nasıl kasanızı açıp içindeki bileşenlere ulaşabiliyorsanız, masa-bilgisayar için de aynı durum geçerli.

Düşünce Gücüyle Kol Çalıştırıldı


ABD’li bilim adamları, maymunlara protez kolları düşünce gücüyle kontrol etmesini öğretti.

Bu teknikle gelecekte felçli hastaların yaşamlarının kolaylaştırılması hedefleniyor. ABD’de düşünce gücüyle bir robotun kolu hareket ettirildi.

İngiliz Nature dergisinin internet sayfasında yayımlanan araştırmada, Pennsylvania eyaletindeki Pittsburgh Üniversitesi’nden Andrew Schwartz başkanlığındaki ekibin çalışmalarında, önceki deneylere oranla epey ilerleme sağlandığı belirtildi.

Önceki denemelerle kendi çalışmaları arasındaki farkları açıklayan Andrew Schwartz, bir engelin etrafından dolaşmak, yemeği tutmak ve yutmak için ağza götürmek için robot kolu hareket ettirme görevinin tamamen düşünce kontrolüyle sağlanabildiğini anlattı.

Schwartz, önceki deneylerde, hareketin bazı aşamalarının bilgisayar desteğiyle yönlendirildiğini belirtirken, 3 boyutta hareket eden robot kolun daha iyi sonuç verdiğini ve öğrenme yönteminin geliştiğini kaydetti.

Robot koldaki gibi, bazıları çoktan insanlarda denenen “makina-beyin arayüzü”, beyin kanaması, omurilik yaralanması, nevromasküler dejeneratif veya kan pıhtısına bağlı kapanma sendromu nedeniyle felç olan insanların derdine çare olabilir.

Hastalık çoğunlukla, beynin hareketle ilgili bölümlerine dokunmazken, hastaların beyinleri, hareketleri normal olarak başlatacak faaliyeti üretebiliyorlar. Bilim insanları çözüm olarak, beyindeki motor hareket bölümü cortex’e bağladıkları ince elektrotlar sayesinde, bu beyinsel komutu kaydedebiliyor ve bunu robot kola iletebiliyorlar.

Araştırmada, bilim insanları birkaç gün içinde hareket edemeyen iki makak maymununa, kollarının yanına iliştirilen bir robot kolu düşünce yoluyla hareket ettirmeyi öğrettiler.

Özellikle bilek düzeyinde daha gelişmiş bir robot kol üzerinde çalışan Pitsburgh Üniversitesi araştırmacıları, elektrotların kullanıldığı daha karmaşık bir beyin-makina arayüzünü iki yıl içinde hastalar üzerinde denemeyi planlıyorlar.