29 Nisan 2008 Salı

Organik Bilgisayarlar İçin Dev Adım



Japon araştırmacılar, küçük bir canlı organizmanın genlerine dijital veri yükleyebilen bir yöntem geliştirdi. Yeni yöntem organik bilgisayar için önemli bir adım:

Japon araştırmacılar, küçük bir canlı organizmanın genlerine dijital veri yükleyebilen bir yöntem geliştirdi. Keio Üniversitesi Hayat Bilimleri Enstitüsü uzmanlarının geliştirdiği yöntem, "organik bilgisayar" yolunda önemli bir adım olarak değerlendirildi.

Yöntemin mucitleri, bir bakterinin genlerine yüzlerce yıl muhafaza edilebilecek önemli miktarda sayısal bilgi yüklemeyi başardı. Araştırmaya göre, "bakteriler ve belli bir genetik şifreye göre çoğalan diğer mini organizmalar, veri depolamak için önemli potansiyel" sunuyor.

Japon araştırmacılara göre, mini organizmalar, hard disk ve hafıza kartlarıyla kıyaslandığında çok küçük kalsalar da, genlerinde çok uzun süre önemli miktarda bilgiyi saklayabilecek.

Araştırmacılar, bilgileri genlerin değişik noktalarında depolayan teknoloji geliştirdiklerini, bunun da zaman içinde oluşacak genetik mutasyon sonucu bilgilerin yok olma ihtimalini azalttığını belirtti. Uzmanlar, çalışmalarında "bacillus subtilis" adlı bakterinin genlerine dijital bilgiyi kimyasal elementlere "tercüme eden" bir yöntem kullanarak şifreli kısa mesaj "yazdı."

Verilere ulaşmak için, bakterinin normal gen haritasını mesaj yüklenerek değiştirilmiş gen haritasıyla kıyaslamak yetiyor.

Türk mucitler Edison'a karşı



Türk araştırmacılar, Edison'un icat ettiği ampule alternatif nanoteknoloji ürünü ışık kaynağı üretti. Buluşla Edison'un ampullerinin yüzyıl sonra değişime uğrayacağı iddia edildi.

Türk araştırmacılar, Edison'un icat ettiği ampule alternatif nanoteknoloji ürünü ışık kaynağı üretti.

Bilkent Üniversitesinden araştırmacılar, geliştirdikleri ''ayarlanabilir beyaz ışık'' teknolojisiyle Edison'un ürettiği ampulleri yüzyıl sonra değişime uğrattı.

Edison'un ürettiği ampuller ısıyı ışığa dönüştürürken, nanotekonoloji ile
üretilen nanokristalli ledler ise elektrik enerjisini direkt ışığa çeviriyor. LED (Light Emitting Diode, Işık yayan Diyot) tabanlı ışık kaynaklarının ömrü 23 yıl sürecek ve otomobillerin aydınlatma sistemlerinde köklü değişiklere gidilecek.

Yüzde 90 oranında enerji tasarrufu sağlayan LED bazlı ışık kaynaklarının
küresel ısınma sorununa alternatif çözüm getireceği belirtiliyor.

Bilkent Üniversitesi Fizik Bölümü ve Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Hilmi Volkan Demir ile öğrencileri Sedat Nizamoğlu, Tuncay Özel ve Emre Sarı'nın bu çalışmaları, dünyanın en prestijli dergileri arasında bulunan ''NANOTECHNOLOGY'' dergisinin 14 Şubat 2007 baskısında da kapak konusu oldu.

DÜNYADA BİR İLK

Demir, başkanlığını yaptığı araştırma grubunun, nanokristal kullanarak beyaz ışık üretimini dünyada ilk kez ayarlanabilir renk özellikleri ile başardıklarını kaydetti.

Demir, beyaz LED ışık kaynaklarının, geleceğin aydınlatma sistemlerinde
geniş kullanım alanı bulacağını belirterek, çalışmalarındaki tasarım, modelleme, fabrikasyon, deneysel karakterizasyon ve kurumsal analizlerin tamamının Bilkent Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma Merkezinde ve İleri Araştırma Laboratuvarında gerçekleştirildiğini kaydetti.

LED'lerin günümüzde ampulsüz trafik ışıkları, kamera, mikroskop ışık
kaynakları gibi kullanım alanları olduğunu ifade eden Demir, şunları belirtti:

''LED'ler, evlerimizde kullandığımız ampuller ve florasan lambalarının
yerine geçecek. Edison'un ürettiği ampuller ısıyı ışığa dönüştürürken,
nanotekonoloji ile üretilen LED'ler ise elektrik enerjisini direkt ışığa
çeviriyor. Keşif, geleceğin iç mekan ve otomotiv aydınlatma fonksiyonlarını tamamen değiştirecek nitelikler taşıyor. Önümüzdeki 5 yılda arabaların dış aydınlatma işlevlerinin tamamının yeni üretilen 'beyaz LED'lerle gerçekleşeceği öngörülüyor. Kısaca Edison'un ampulleri ile aynı prensiple çalışan günümüz ampulleri, ilk üretildiklerinden yüzyıl sonra yerini nanoteknoji ile üretilen 'beyaz LED' ışık kaynakları sayesinde değişime uğrattı.''

ORTALAMA İNSAN ÖMRÜNDE 4 IŞIK KAYNAĞI

Yeni teknoloji ürünü ışık kaynaklarının çok uzun yıllar dayanabildiğini ve
elektrik enerjisini bire on oranında az kullandığını belirten Demir, şöyle devam etti:

''Ampullerin dayanaksızlığını evimizde ne sıklıkta ampul değiştirdiğimizi
düşünerek kolayca anlayabiliriz. Bir LED'i günde 12 saatten 23 yıl süreyle
kullanabilmemiz mümkündür, bu da ortalama yaşamda sadece 4 defa ışık kaynağını yenilemek anlamına geliyor. Elektrik enerjisi tüketimi konusunda
söylenebilecekler ise çok daha etkileyicidir. Bilim çevreleri, bir binanın
stratejik noktalarına LED'ler konularak aydınlatma yapıldığı zaman günümüzde kullanılan sistemlere göre elektrik tüketiminde yüzde 90'lık enerji tasarrufu sağlanacağını öngörüyorlar. LED'lerle tüm dünya elektrik harcamasının yüzde 50 miktarında azaltması öngörülüyor. Dünyada üretilen tüm elektriğin yüzde 20'si aydınlatmada kullanılıyor. Küresel ısınmanın nedenleri arasında yer alan enerji üretimi böylece aza indirilmiş olacak. Böylece bu tür ışık kaynaklarının enerji tasarrufu ile küresel ısınma sorununa alternatif çözüm olacağı düşünülüyor. Tüm
bu nedenlerden dolayı nanokristal katkılı beyaz ışık kaynakları hem bilim
dünyasında hem de endüstride büyük ilgi çekti.''

Beyaz ışık için ampul ve florasan gibi ışık kaynaklarının günümüzde yaygın
olarak kullanıldığını anlatan Demir, bu tür ışık kaynaklarının şu anki kullanım sorununun verimliliklerinin düşük olmasından ve raf ömründen kaynaklandığını vurguladı.

Çalışmanın tasarımı, modellemesi, fabrikasyonu, deneysel karakterizasyonu ve kuramsal analizi de dahil olmak üzere tüm basamaklarının Bilkent Üniversitesi'nde gerçekleştirildiğini anlatan Demir, öğrencileri Sedat Nizamoğlu, Tuncay Özel, Emre Sarı'nın da yer aldığı grubunun ortaya çıkardığı LED'lerle ilgili çalışmalarının, dünyanın en prestijli dergileri arasındaki ''NANOTECHNOLOGY'' dergisinin 14 Şubat 2007 baskısında da kapak konusu olduğunu söyledi.

Dünyanın ''öldürücü uygulama'' denilen aydınlatma sistemlerine çok önem
verdiğini anlatan Demir, ''Gelecekteki tüm aydınlatmalar bu tür LED bazlı olacak ve onların önemli bir kısmı da nanokristalli olacak'' dedi.

24 Nisan 2008 Perşembe

İşte trafik çilesini bitirecek araç



İstanbul'da otomobille şehir içi yolculuk süresi her geçen gün uzuyor. İyi haber ise şu: Yakında satın alınabilecek çok sayıda ucuz hava aracı olacak. İşte o araç.

İcat ettiği Airscooter adlı tek kişilik uçan araçla geçen yıl ABD’de en başarılı mucitlere verilen 500 bin dolarlık Lemelson-MIT ödülünü kazanan 66 yaşındaki Woody Norris, "Airscooter İstanbul’un trafik problemine mükemmel bir çözüm olabilir" dedi.

Hürriyet’e konuşan ünlü mucit, aracın satışına 2007’nin ilk 3 ayında başlamayı beklediklerini, fiyatının ise 47 bin dolar (68 bin YTL) olacağını söyledi. AirScooter’ı ’ultra hafif kişisel uçan makine’ olarak tanımlayan Norris, uçuş eğitimini ABD’de birkaç farklı yerde vereceklerini söyledi. Norris, "Kısa bir eğitim sonrası Airscooter’la uçmak öğrenilebilir. Aslında gerçek süre kişisel yeteneğinize bağlı" dedi. Mucit Woody Norris, aracı kullanmak için ABD’de bir lisans gerekmediğini, ancak Türkiye ya da dünyanın diğer bölgeleri bilgisi olmadığını vurguladı.

RÜZGAR YOKSA İNİŞ-KALKIŞ KOLAY: İstanbul’da Avrupa ve ABD şehirlerinin aksine müstakil ev sayısı son derece az. Çoğunluk çok katlı apartman dairelerinde oturuyor. Bu Airscooter’ın havalanması ve inmesi için bir problem olur mu? Norris, AirScooter’ın yerden dikey olarak havalanıp, yine dikey iniş yaptığı için bu işlemler için geniş alana fazla ihtiyacı olmadığını söyledi. Morris, "Rüzgar sakinse, idare edecek bir yer, havalanıp inmek için işi görür" dedi. Airscooter’ın evden işe gidip gelirken ulaşım için çok uygun bir araç olabileceğini belirten Norris, şöyle konuştu: "Böyle bir uçan araç için ne kadar fazla alan olduğunu anlamak için gökyüzüne bakın yeter. Böyle bir uçan araç için ne kadar çok alana sahip olduğunuz hakkında fikir sahibi olacaksınız. Gökyüzünün çok az bir kısmı zar zor kullanılıyor. Özellikle de AirScooter’la 6 ya da 15 metre gibi alçak irtifaden uçuyorsanız yer çok."

TÜRKLERİN İLGİSİNE BAKARIZ: Morris, AirScooter’ı otomobil park alanına bir otomobil gibi kolaylıkla sığdırıp park edebilirsiniz. Woody Morris, AirScooter’ı Türkiye’de satmak için özel bir planları olmadığını, ancak Türk alıcıların ilgisine bakacaklarını söyledi. Morris, "Pazar ilgisi yeterli olursa, kesinlikle bu fikri ciddi olarak düşünmeye başlarız. Aracı Türkiye’ye direkt satmamamız için bir neden görmüyorum."

18 litre benzinle 2 saat uçulabiliyor

AirScooter ne zaman piyasada olacak?

AirScooter II’in test süreci son aşamasında. 200’’nin ilk çeyreğinden satın alınabilecek.

Yakıt ikmali yapmadan kaç saat havada kalabiliyor?

Airscooter, üç kilometre yüksekte saatte 88 kilometre hızla uçabiliyor. Menzili ise 2 saat.

Kullanması zor mu?

Her şey motosiklet gidonuna benzer bir kolla kontrol ediliyor. İleri itince gidiyor, çekince duruyor. Dikey olarak kalkıp, iniyor. Woody Norris’in anlattığına göre 120 metrenin altında uçacaksanız, bu araç için bir pilot lisansınız olması da gerekmiyor.

Fiyatı ne kadar olacak?

Norris 46 bin dolar dedi. Yani lüks olmayan bir otomobil kadar.

Airscooter uçak benziniyle mi çalışıyor?

AirScooter’ın 65 beygir gücünde AeroTwin Four-stroke motoru var. Pervanesi iki tane. Bu motor pahalı uçak benziniyle değil, normal otomobil benziniyle çalışıyor. 18 litre benzinle 2 saat uçabiliyorsunuz.

Ağırlığı ne kadar?

Ultralight sınıfına giren Airscooter 136 kilogram ağırlığında.

Bakım maliyeti yüksek mi?

Özel tasarımı nedeniyle son derece düşük.

Uçak kadar hızlı helikopter: CarterCopter

YARIM asırdan bu yana çok sayıda mucit kişisel uçan makineler üzerine çalışıyor. Bunlardan biri de 1956 yılında Molt Taylor’un Aerocar modeliydi. Aerocar’ın kanatlarını katlayıp otoyolda gitmek mümkündü. Ancak başarısız oldu. Çünkü çok pahalıydı ve kötü havalarda uçması çok zordu. Airscooter ise ucuz ve kullanması kolay. Diğer bir kişisel hava aracı da CarterCopter. Bu aracın büyük bir üst pervanesi ve küçük kanatları var. Araç helikopter gibi dikey inip havalanıyor ama bir uçak kadar hızlı uçabiliyor. Saatte 600 kilometre hıza ulaşabiliyor. Piyasaya çıkış tarihi belli olmasa bile fiyatının 300 bin dolar olması bekleniyor.

NASA'nın ilgisini çeken tuhaf buluş



ABD'de Curtis DeForest adlı bir mucit tarafından icat edilen, normal bisikletten daha hızlı ve güvenli olan tuhaf görünümlü araç NASA'nın ilgisini çekti.

Buluşuna HyperBike adını veren ve normal bisikletin kusurlarını ortadan kaldırmak için bu aracı tasarladığını söyleyen DeForest, HyperBike'ı kullanmayı "kuru mekanda yüzmeye" benzetiyor.

Koltuğu bulunmayan, sürücünün ayakta durduğu araç, kolaylıkla saatte 80 km hıza ulaşabiliyor. Yaklaşık 2,5 metre çapındaki 2 tekerleğin birbirinden alttan 160 cm, üstten ise 65 cm uzaklıkta durması araca garip bir görünüm veriyor. Araçta kollar yardımıyla ilave güç de yaratılabiliyor.

Bu tuhaf görünümüne karşın mükemmel bir denge yeteneğine sahip bulunan HyperBike'ın ağırlık merkezi, standart bisikletlerin tersine, sürücünün konumundan dolayı tekerleklerin ekseninin altında bulunuyor.

Ağırlık merkezi ve denge yeteneklerinden ötürü NASA'nın ilgisini çeken buluş, bilim adamlarınca yerçekiminin az olduğu ortamlarda kullanılması amacıyla geliştirilecek araçlar için iyi bir seçim olarak görülüyor.

NASA, HyperBike'ın geliştirilmesi ve yeni bir modelin üretilmesi amacıyla Uzay Teknolojileri Programı aracılığıyla mali kaynak ayırdı.

Işıklar'ın 'dönergeci' de patent aldı



Patent Enstitüsü kayıtlarına F16B adıyla geçen "Erke Dönergeci"nden sonra Işıklar Denge Teorisi de patent aldı. Işıklar'ın icadı İTÜ'lü profesörlerce umut verici bulundu.

"İlgili Makama;

Dosyasından; TPE'ce tescilli olduğu anlaşılan "Mekanik Sistemle Güç Arttıran Mekanik, Basınç ve Elektrik Enerjisi Üreten Motor" konulu patent belgesindeki buluşun endüstriyel alana geçirilmesi durumunda dünyamızda enerji temini konusunda çok şeyin değişeceği ve büyük bir ihtimalle Petrole bağımlılığın azalacağı anlaşılmaktadır.

Söz konusu belgedeki fikrin endüstriyel uygulamasına yönelik çalışma yapılmasının sonucu ne çıkarsa çıksın çok faydalı ve- tecrübeye değer olacağı sonucun olumlu olması halinde ise gerek Türkiyemiz ve gerek ise dünya açısından çok büyük kazanımlar sağlanacağı kanaatine varılmaktadır.

Prof. Dr. V. Mak. Müh. Adnan DİKİCİOĞLU
İTÜ Makine Malzemesi ve İmalat Teknolojisi

Prof. Dr. Y.Mak. Müh. Turgut ÖZAKTAŞ
İTÜ Otomotiv A.B.D. Öğretim Üyesi"


İTÜ'lü bilim adamlarının imzasını taşıyan bu rapor talep üzerine Davut Işıklar'a verildi.

Davut Işıklar'ın ortaya attığı Işıklar Denge Teorisi'ne göre; yaptığı makine, mekanik, basınç ve elektrik enerjisi üreterek, tek yönlü mekanik gücün dört yönlü mekanik gücü üretip gücün dört katına kadar enerji üretilebilmekte. Ve daha ilginci, üretilen enerjinin bir kısmı harcanan bölüme verildiğinde katlanarak çok büyük istenilen güce kontrollü olarak ulaşılabilmekte.

Yani bir anlamda Erke Dönergeci'nin ağabeyi.

Davut Işıklar, bundan senelerce önce basın mensuplarına buluşunu açıklamış ama bilim dünyası onun çalışmalarını ciddiye almadığı gibi kendisi patent konusunda sıkıntılar yaşamıştı. Erke dönergeci iddialarından sonra Işıklar, icadının önemini anlatma şansı buldu ve patent konusundaki sıkıntıları aşmayı başardı.

Bilim dünyasının önem atfettiği çalışmalarda sıra patenti alınan buluşun günlük hayatta yararlı olarak kullanımının sağlanmasına geldi... Bakalım bu konudaıki süreç nasıl işleyecek? Pek çok mucit gibi Davut Işıklar'da mı 'yerli' icadını yurt dışından gelen teklif ler doğrultusunda başka bir ülkenin malı olarak mı hayata geçirme şansı bulabilecek...

Lise öğrenci atık sudan biyodizel üretti



Mersin'de ÖSS'ye hazırlanan lise son sınıf öğrencisi Ömür Acet, atık su ve sanayi atıklarından biyodizel üretti.

Projesiyle Uluslararası Proje Yarışması'nda 22.'liği, Türkiye 7.'liği ve bölge birinciliğini elde eden Ömür Acet (17), atık su ve sanayi atıkları içindeki yağ asitlerini analizlerle bileşenlerine ayırdıktan sonra, içindeki yağ asitlerinin biyodizel yakıtı olarak kullanılmasını sağlıyor. Genç mucit Ömür Acet, biyodizelin atığı olarak ortaya çıkan gliserinden ise, dünyada ilk kez kalorifer yakıtı olarak kullanılacak yeni bir yakıt elde ediyor. Biyodizelin alkollü yağlı bir yakıt olduğunu söyleyen Acet, biyodizeli petrol şirketlerinin dışında dünyada ilk defa atık sudan kendisinin ürettiğini ileri sürdü.

Sanayi atıklarının çevreyi ve denizi kirlettiğini, balıkların öldüğünü söyleyen Acet, "Ben 'Buna bir çare bulabilir miyim?' diye çalışmaya başladım ve aklıma ilk gelen yer kanalizasyon çukurları, rögarlar oldu. Bana yağlı bir su lazımdı, çünkü biyodizel yağlı bir yakıttır. Organize Sanayi Bölgesi'nde (OSB) hayvansal, bitkisel, nebati yağ atıkları çevreyi kirleterek denize dökülüyor. OSB'den akan yağlı sudan alarak çalışmaya başladım. Önce içindeki yağ oranını düşürdüm, 131 bin 615 oranında yağ çıktı. Bu yağ oranı biyodizel olması için yeterliydi. Bu yağı çeşitli ayrıştırma yöntemleri ile ayrıştırdım. Bir dekantör aletiyle açık hava basıncını kullanarak ayrıştırdım, özkütle farkından dolayı bir tarafa su, bir tarafa yağ olarak ayrıldı. Çıkan su çevreyi kirletmeyecek yapıda bir su oldu. Bana lazım olan yağ ve daha hızlı bir ayrıştırma yöntemiydi, onu da yapmak için sodyum klorürü, yani bildiğimiz kaya tuzunu kullandım. Tuzu atmamdaki neden, yağ asitlerini sudan ayrıştırma yöntemini hızlandırmasıydı. Tuz sayesinde yağ sudan daha çabuk ayrıştı. Bundan sonra elde ettiğim yağın içinden çeşitli fiziksel ve kimyasal yollarla bana lazım olan C16-C18 yağ asidini aldım, metil alkolle tepkimeye koydum, bu da biyodizeli oluşturdu" dedi.

Biyodizelin artan kısmı olan gliserinin ise şu ana kadar çöpe gittiğini veya petrolcüler tarafından tanklarda biriktirildiğini söyleyen Ömür Acet, "Bu gliserinler hiçbir yerde enerji kaynağına çevrilmiyor. Ben bunu dünyada ve Türkiye'de ilk olarak sıvılaştırma yöntemine giderek geleceğin yakıtını buldum. Mersin Üniversitesi'nden Çevre Mühendisi Prof. Dr. Fadime Taner ile birlikte yaptığımız aletle bu gliserini sıvılaştırma yoluna giderek içine katalizör attım. Yüksek sıcaklıkta sıvılaştırma yöntemiyle onu da geleceğin yakıtına çevirdim. Bu, dünyada ilk kez gerçekleştirilen bir yakıttır. Bu buluşla elde ettiğim biyodizel araçlarda çok rahatlıkla kullanılabilir, araçlarda ekonomik tasarruf sağlıyor, yakıt emisyonunu güçlendiriyor, çekişi artırıyor. Diğer yakıtlara göre daha saf ve daha ucuz, yani alternatif bir enerji kaynağı. Atığın atığı olarak özetleyebileceğim ve geleceğin yakıtı olacak çevre dostu yakıtı ise hidrokarbon türü yanıcı bir madde. Kaloriferlerde yakıt olarak güvenle kullanabiliriz" diye konuştu.

Bu projeyi üniversiteyi bitirdikten sonra kimya mühendisliği okuyup geliştirmeyi, ülkeye faydalı olmayı ve dış pazarlara açılmayı düşündüğünü söyleyen Acet, Mersin 3. Noterliği'nden de patentini aldığını, ayrıca Tarım ve Köyişleri Bakanlığı laboratuarından aldığı yağ yoğunluk oranını gösteren ve biyodizel oluru veren bir raporunun olduğunu kaydetti.

Projesinin Uluslararası Proje Yarışması'nda 22.'liği, Türkiye 7.'liği ve bölge birinciliği olduğunu söyleyen Acet, projeyi geliştirmek için devlet büyüklerinden destek beklediğini ifade etti. 3 kardeş olduklarını belirten Ömür Acet, "Annem çocuk bakıcılığı yapıyor, babam ise Adana'da gübre fabrikasında çalışıyor. Bu projeyi kendi harçlığımdan biriktirerek yaptım. Ailemin durumu ortada. Bu projeyi geliştirerek uluslararası alana açılmak istiyorum ve ülkemin bu yolla kalkınmasına katkı sağlamak istiyorum" şeklinde konuştu.

Ömür Acet'in komşusu Ayşe Turan da, kirada oturan komşuları Acet ailesinin yoksulluk içerisinde çocuklarını okutmaya çalıştığını belirterek, "Bu tür projeler üreten Ömür'e devlet büyüklerimizin yardım eli uzatmasını istiyoruz" dedi.

İlkokul terk mucit, uçak üretecek



Irak'ın Erbil kentinde ilkokuldan terk bir oto elektrikçisi, zirai ve keşif uçağı üretecek. Iraklı mucit Neriman Enver, çocukken uçak pilotu olmayı hayal ettiğini, ancak okuyamadığını söyledi

Irak'ın Erbil kentinde ilkokuldan terk bir oto elektrikçisi, zirai ve keşif uçağı üretecek. Iraklı mucit Neriman Enver AA muhabirine yaptığı açıklamada, küçüklüğünden beri uçak pilotu olmayı hayal ettiğini, ancak imkanlarının kısıtlı olması nedeniyle okuyamadığını anlatarak, oto elektrikçiliği yaptığını belirtti.

Mesleğini icra ederken uçaklara olan ilgisinin devam ettiğini ve 2002 yılında yaptığı tek kişilik uçağı uçurmayı başardığını anlatan Enver, şöyle dedi: ''Daha sonra yakınlarımdan ekonomik destek alınca önce Amerika'da ardından İsveç'e giderek 8 ay pilotluk kursu aldım. Bu sırada uçakları daha yakından tanıma fırsatım oldu. Bunun ardından uçak üretmeye karar verdim. Yerel hükümete başvuru yaparak uçak üretimi için izin ve maddi destek istedim. Başvurum kabul edildi. Bana 2 bin metre kare büyüklüğünde bir atölye kurmak için destek verecekler. Şu anda 3 yardımcımla ilk uçağımı üretmeye başladım. 6 metre uzunluğunda saate 215 kilometre hız yapabilecek bir uçak üretiyorum.

Uçağın yüzde 60'ını tamamladım. Hedefim yılda toplam 24 adet zirai ve keşif için kullanılacak uçak üretmek. Hayalime kavuştuğum için çok mutluyum.'' Erbil Valisi Nevzat Hadi de Neriman Enver'e uçak üretimi için izin verildiğini söyledi

Petrole bağımlılığı bitirecek buluş



Üç mühendis ve bir profesör, geliştirdik-leri hidroenerji teknolojisiyle petrole bağımlılığı sona ereceğini iddia etti. Mucitler "Artık enerji için hiç savaş çıkmayacak" diyecek kadar iddialı.

Dünyanın ortak derdi enerjiye çözüm Türk mühendislerden geldi. Üç mühendis ve bir kimya profesörünün geliştirdikleri hidroenerji teknolojisiyle petrole bağımlılık sona erecek.

DÜNYAYI petrol bağımlılığından kurtaracağı iddia edilen hidroenerji teknolojisinin mucidi Fikret Özçelik ve arkadaşlarının geliştirdikleri sistem dünyanın enerji sorununa çözüm getirecek. Bu sistem ile birlikte enerji ile çalışan bütün motorlu araçlar için petrol bağımlılığından kurtulunacak. 15 yıllık bir çalışma sonunda geliştirilen Hidrogaz Sistemi için TSE, birçok üniversite ve Ankara Güvercinlik Jandarma Komutanlığı Ordu Donatım Ana Tamir Fabrikası’ndan patent ve bilimsel olur alındı. Sistemle ilgili çalışmalar Journal of Hydrogen Energy dergisinde çalışmaları yayınlandı.

HAVA KİRLİLİĞİ BİTECEK

HAVAYI yüzde 50 temizleyen sistem, 2003’ten beri Jandarma Genel Komutanlığı’nın belirli araçlarında ve piyasadaki 250 araçta kullanılıyor. Hedeflerinin sistemi Türkiye geneline yaygınlaştırıp ülkeyi enerjide dışa bağımlılıktan kurtarmak olduğunu belirten Özçelik, ‘Projenin yayılması ile birlikte öncelikle Türkiye ve dünyadaki hava kirliliği bitecek. Artık enerji kaynaklarına hákimiyet amacıyla hiçbir savaş çıkmayacak.’ diyor.

SİSTEME BULGARLAR TALİP

ÖZÇELİK ayrıca, hidrogaz sistemi için başta General Motor olmak üzere birçok Batılı otomotiv şirketinin teklif verdiğini ancak kendilerinin bu sistemi yerli sermaye ile dünyaya yaymak istediklerini söyledi. ‘’Türkiye’de birçok üniversite bizi sadece desteklemekle yetinirken, Bulgaristan Uluslararası Balkan Üniversitesi ortaklık teklif etti’’ diyen Özçelik projelerini önce Sanayi Bakanlığı’na ardından da başbakanlığa gönderdiğini fakat aradan aylar geçmiş olmasına rağmen kendilerine hiçbir cevap verilmediğini belirtti.

Hidrogaz Sistemi nedir?

SUYUN elektroliz yöntemiyle ayrıştırılması sonucu elde edilen bir yakıt türü. Motorlu araçlarda, sanayide ve ısınma amaçlı kullanılıyor. Çevreye hiçbir zararı yok. Hiç bir gaz üretmiyor. Hidrogaz sisteminin mucidi Fikret Özçelik, sistemi küresel ısınmaya en büyük çözüm olarak gösteriyor.

65'lik mucit icadına sponsor arıyor



Konya'da bir vatandaşın yaptığı, "Baca Basmaz" adlı icat, seri üretime geçilmesi için destek bekliyor.

Şiddetli esen rüzgarın bacalardan geri tepmesini engelleyen ve soba zehirlenmelerinin önüne geçileceğine yüzde yüz çözüm getireceği iddia edilen "Baca Basmaz" adlı icadın mimarı, ürünün fabrika üretimine geçmesi ve bütün bacalarda kullanılması için maddi destek bekliyor.

Ulusal bir televizyon kanalında düzenlenen yarışmada, icadıyla üçüncü olan ve dereceye girdiği için kendisine plaket ve 10 bin YTL para ödülü verilen 65 yaşındaki Adem Gün, yaptığı icada sponsor firma bulunması halinde buluşun büyük ses getireceğini söyledi. Buluşuna "Baca Basmaz" adını veren Gün, yarışmada dereceye girdikten sonra bazı üretici firmaların kendisini aradığını fakat konunun tam olarak üzerinde durulmadığını söyledi.

Seri üretime geçmek için kendisinin yeterli maddi imkanlara sahip olmadığını ancak sponsor bir firma bulunması dahilinde buluşun çok ucuz fiyata yüksek ses getireceğini söyleyen mucit Gün, "Katıldığım ulusal bir televizyon kanalının yarışma programında üçüncü geldim. Jüri üyelerine buluşumu gösterdiğimde onlar da bu buluşu takdir ettiler. Kanala gönderilen SMS'ler sonucunda üçüncü oldum. Bacadan duman basması sonucu ölenler, sadece buz dağının arkasında görünen kısmı. Konya'da şu anda baca zehirlenmelerinden dolayı bir çok vatandaş hastanelerde yatmakta ve bir çok insan bu yüzden hayatını kaybetmekte. Buluş, soba zehirlenmelerini yüzde yüz önlüyor. Üretime geçilmesiyle birlikte Türkiye'nin her yerinden en fazla 8 YTL gibi bir rakamla ölümlerin ve zehirlenmelerin önüne geçilebilir. Baca terörürünün önüne mutlaka geçilmesi gerekiyor.

Türk Patent Enstitüsü'ne müracaat eden mucitlerin yapmak istedikleri işleri, devletin tayin etmiş olduğu bir komisyon, hiç değilse ayda bir sefer toplanıp millet menfaatine, devlet menfaatine incelemeli. Devletin gözetiminde yararlı buluşlar hayata geçirilmeli. Bizler, mucitlerden de fikir alınmasını istiyoruz. Ama mucitler küçük görülüyor. Mucitlerin küçük görülmesini istemiyoruz. Hayata geçmemiş bir icadı ben mucitlikten saymıyorum. Ben sadece buradan en azından üretime geçmek için devletimizden yardım bekliyorum" dedi.

Yabancıları peşinden koşturan Türk mucit


Akaryakıt tüketiminde yüzde 30 tasarruf sağlayan yeni bir cihaz geliştiren Türk mucit Talat Mollaoğlu, Almanya ve Avusturya'nın gündemine oturdu.

Petrol fiyatlarının yüksekliği ve egzoz gazının yol açtığı çevre kirliliği, akaryakıt tasarrufunun önemini her geçen gün artırıyor.

Ege Üniversitesi ile İTÜ'nün de onayladığı buluş, egzoz zehrini de azaltıyor. Büyük holdingler, uluslararası patente sahip cihazı almak için sıraya girdi.

Otomotiv firmaları ve sanayiciler, 'tasarruf cihazı' konusuna önemli bütçeler ayırıyor. Benzin veya motorinin daha verimli yakılması prensibine dayanan söz konusu cihazlar, aynı yakıt miktarıyla daha fazla yol gidilmesini sağlıyor. Yakıt daha randımanlı kullanıldığı için salınan egzoz gazı da bir hayli azalıyor. Türk mucit Talat Mollaoğlu, bu alanda önemli bir yeniliğe imza attı. Yükseköğrenimini Almanya'da tamamlayan Mollaoğlu'nun geliştirdiği 'EKO-66' isimli cihaz, Avrupa'da oldukça ilgi topluyor. Almanya'da televizyonların peşine düştüğü Mollaoğlu, devlet televizyonu ZDF'de buluşunu tanıttı ve soruları cevapladı.

Avusturya Çevre Bakanlığı'ndan resmî bir davet alan Mollaoğlu, cihazını milletvekillerine de test ettirmiş. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla harekete geçen AK Partili Atilla Başoğlu ve Mehmet Sekmen, cihazın takılı olduğu binek otomobili bir süre kullanmış. Aracın 100 kilometrede 2,04 litre daha az benzin tükettiği milletvekillerinin imzasıyla tutanağa bağlanmış ve Enerji Bakanı Hilmi Güler'e sunulmuş. Her türlü araçta kullanılabilen cihaz, yüzde 15 ile yüzde 35 arasında yakıt tasarrufu sağlıyor. Mollaoğlu'nun verdiği bilgiye göre, şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapan Ulusoy firmasının yanı sıra İzmit Valiliği bu cihazı kullanmaya başladı.

Talat Mollaoğlu'nın uluslararası patent aldığı cihazı, Ege Üniversitesi ile İstanbul Teknik Üniversitesi de onaylamış. Türkiye'nin en önemli iki holdingi, patent hakkını satın almak için Mollaoğlu'nu ikna etmeye çalışıyor.

Araç sayısıyla birlikte artan akaryakıt tüketimi özellikle büyükşehirlerde hava kirliliğini katlıyor. Bu yüzden egzoz emisyon değerlerini sınırlandırmak üzere ABD ve Avrupa Birliği'nde sıkı emisyon standartları getiriliyor. 1 Ocak 2008'den itibaren AB'ye üye ülkelerde, 120 bin kilometrede 120 miligramın altına düşmeyen hiçbir araç trafiğe çıkamayacak. Dolayısıyla 10 milyon aracın trafikten men edilmesi gündemde.
Bu veriler Talat Mollaoğlu'nun buluşunu birden çok kıymetli hale getiriyor. Mollaoğlu, icadını Almanya'nın ardından Avusturya Çevre Bakanlığı'ndan Çevre Bölümü Başkanı Dr. Werner Hann'ın daveti üzerine bu ülkeye giderek tanıtacak. 'Motorun ömrünü uzatan buluş olarak tanıtılan EKO-66, önümüzdeki hafta bu ülkede de test edilecek. "35 yıllık bir çalışma sonunda emeğinin karşılığını almış olmaktan dolayı çok mutluyum." diyen Mollaoğlu, sistemin önce motorun içini temizlediğini söylüyor. Cihaz, kontak anahtarı çevrildiği anda devreye giriyor. Bundan sonra motor iç bünyeden başlamak üzere magnetize oluyor. Motor içinde birikmiş olan tüm kurum, egzoz borusundan dışarı çıkmaya başlıyor.

Bu süreç motorun iç bölümündeki kurumlar temizleninceye kadar devam ediyor. Mollaoğlu, "Motor içinde sağlıklı yanma meydana geldiğinden ve kurum ortadan kalktığından, yağ kirlenme süresi uzuyor. 10 bin kilometrede yapılması gereken yağ değişimi, 40 ile 60 binlere çıkıyor. Aracın motoru rahat çalıştığı için daha etkili hale geliyor. Yakıt tam yandığı için aracı ekonomik hale getirirken, karbonmonoksit gazı çıkarmadığından dolayı da çevre kirliliğini ortadan kaldırıyor." bilgisini veriyor.

Geliştirdiği sistemin diğer yakıt tasarrufu cihazlarından farklı olduğunu vurgulayan Türk mucit, "Piyasada yakıt tasarrufu adı altında satılan cihazların çoğu hiçbir işe yaramaz. Tasarruf ürünü diye su borularının tutturulmasında kullanılan mıknatıslar satılıyor." iddiasında bulunuyor. EKO-66'nın da sahtesini yapmak için çok uğraşıldığını ancak ürünün monte edildiği yerden kesildiği anda kendi kendini imha etme özelliğine sahip olduğu için bunun başarılamadığını belirtiyor. Mollaoğlu'nun geliştirdiği cihaz, LPG, dizel ve benzinli bütün motor tiplerinde kullanılabiliyor.

Araçların büyüklüğü de önemli değil. Piyasada yaklaşık 70 bin araçta takılı bulunan cihaz, arabadan tekneye, otobüsten gemiye, traktörden kepçe ve vince kadar bütün taşıtların motoruna takılabiliyor. Mollaoğlu'nun verdiği bilgiye göre geniş otobüs filosuna sahip Ulusoy gibi firmalar da cihazı tercih ediyor. Ayrıca Yozgat ve İzmit Valiliği ile Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün makam otolarında da takılı. Şirket, İstanbul Şişhane'deki imalathanesinde günlük 80-100 adet arasında akaryakıt tasarruf cihazı üretiyor. Patent almadan önce günlük 8-10 arasında satış yaptığını aktaran Talat Mollaoğlu, "Şimdi büyük bir patlama var. Bazı büyük kuruluşlar patentin peşine düştü. Ama ben bu patenti alabilmek için 35 senemi verdim." diyor. Mollaoğlu'nun Avusturya ve İran'da bayisi bulunuyor. Henüz toplu bir satışa geçmediğini ancak ilk fırsatta imalathaneyi genişletip toplu üretime geçmeyi planlayan mucit, buluşuna çok güveniyor.

Tutanakta imzası bulunan İstanbul Milletvekilli Mehmet Sekmen de olayı doğruladı. Başbakan Erdoğan'ın dinlediği Mollaoğlu'nu Enerji Bakanı Hilmi Güler'e gönderdiğini, talep üzerine Atilla Başoğlu ile cihazı test edecek araca gözlemci olarak bindiklerini aktardı. Sonucu da Güler'e bir tutanakla bildirdiklerini söyledi.

İstanbul Teknik ve Ege Üniversitesi daha az yakıt tüketimini onayladı

Yozgatlı çiftçi bir ailenin oğlu olan Talat Mollaoğlu, çocuk yaşlarda motor ustası amcasının yanında çıraklık yapmış. Ardından göçtüğü Almanya'da Hamburg Üniversitesi'nde dedektiflik üzerine yüksek eğitim almış. Ancak eğitimini iş hayatına taşımamış. Mollaoğlu, ATM Madencilik Şirketler Grubu'nda yöneticilik yapıyor. Ancak çocukluk hayali olan tasarruf cihazını yapma fikrini her zaman kafasında tutmuş. Uzun uğraşlardan sonra geliştirdiği EKO-66'ya Eylül 2004'te 'incelemesiz patent' almış. Mart 2005'te de markayı tescil ettirmiş. Ardından Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'na müracaat etmiş ve Nisan 2006 itibarıyla 'ilk ve tek' garantili akaryakıt tasarruf cihazı unvanına sahip olmuş.

Cihaz 10 yıllık garanti belgesine sahip. Ürünüyle ilgili şüpheleri izale etmek için de iki üniversitenin kapısını çalmış. Cihazı test eden Ege Üniversitesi'nden Tarım Makineleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ediz Ulusoy, sonucu bir rapor olarak şirkete resmî yazıyla iletmiş.

Ulusoy, Mollaoğlu'nun icadını, İzmir Çevre Koruma Vakfı'nın dizel motorların kontrolünde kullandığı cihaz ile test etmiş ve motorun çalışma rejimine bağlı olarak yüzde 8,5 ile 11,39 arasında yakıt tasarrufu sağlanabildiği sonucuna ulaşmış. İstanbul Teknik Üniversitesi de ürünü Aralık 2005'te test etmiş. Üniversitenin Otomotiv Teknoloji Ar-Ge Merkezi'nde (OTAM) denemelerde cihazın, "... tam yükte hem özgül yakıt tüketimini 5-11 g/BG saat civarında, hem de CO emisyonunu 2,65 kat düşürebildiği gözlenmiştir. Aynı şekilde N0(x) emisyonunda ise yüzde 3 civarında bir artış olmuştur." ifadelerine yer verildi.

Mollaoğlu'nun elinde Türk Petrolleri'nden aldığı bir rapor da var. Kasım 2006 tarihli raporda, TPAO'nun Sismik 1 ekibinde bulunan motorlu kamp jeneratörüyle yapılan denemede, cihaz sayesinde 1 saatte 1,5 litrelik motorin tasarrufu sağlandığı belirtiliyor. Küçük bir atölyede üretilen cihazlar, ortalama 5 bin YTL'den başlayan fiyatlarla satışa sunuluyor.

Rüzgârı klonlayan Türk mucit



1989’da icat ettiği rüzgâr türbini paneli, normalin iki katı enerji üretiyor. Türkiye’de 20 sene kimse ona sahip çıkmadı. Patenti bile Avusturya kanalıyla aldı. Yeni kanunla yerli ve yabancı firmalar ortaklık için sıraya girdi.

Beyin göçü, Türkiye’nin kanayan en büyük yaralarından. İstediği çalışma ortamını bulamayan bilim adamları, daha iyi imkân sunan ülkeleri tercih ediyor. Makine Mühendisi Yücel Hökelek de elektrik üretmek için icat ettiği yeni tür rüzgâr türbinini Türkiye’de hayata geçirmek istedi. Ancak 20 yıllık mücadelesine yerli firmalar değil yabancılar sahip çıktı. Yurtdışından gelen teklifleri ise “Ülke lafla değil icraatla sevilir” diyerek kabul etmedi.

Türk mucidin ümidi tükenmişti ki ülkenin enerji sıkıntısı iyiden iyiye kendini hissettirmeye başladı. Yıllarca göz ardı edilen enerji sektörü açık veriyordu. AK Parti hükümeti hem elektrik ihtiyacını karşılamak hem de dışa bağımlılığı azaltmak için enerjiyi beş sütun üzerine dengeli biçimde yayma kararı aldı. Hidroelektrik, kömür, doğalgaz ve nükleerin yanı sıra yenilenebilir enerjiye de 2005’te çıkan kanunla destek verildi. Rüzgâr, su, güneş gibi sürekliliği olan enerji kaynaklarından elektrik üretenlere devlet alım garantisi verdi. Ancak birim fiyatını beğenmeyen firmaların bir kısmı yatırım için bu rakamların yukarı çekilmesini talep ediyor.

Buna rağmen, yenilenebilir kaynaklar arasında yer alan rüzgârdan elektrik üretilmesinin önümüzdeki yıllarda yaygınlaşması bekleniyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na (EPDK) rüzgâr enerjisine dayalı elektrik üretmek için yüzlerce başvuru geldi. Eski EPDK Başkanı Yusuf Günay da “Artık bu rüzgârın önünde kimse duramaz. Beklediğimizin çok üzerinde bir başvuru ile karşılaştık.” diyordu.

Bu başvuruları yapanlardan birçoğu 43 yaşındaki Yücel Hökelek’in de kapısını çaldı. Türk mucidin icadına devletin aksine özel sektör büyük alaka duyuyor. Yerli yatırımcıların yanı sıra yurtdışından da yatırım ve ortaklık talepleri geliyor.

Hökelek, 1980’lerin ortasında Kayseri Erciyes Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümüne kaydolmasıyla, dünyada ilk olan bu türbinleri üretmek için de adım atmış olduğunu yıllar sonra öğrenecekti. Babasının isteğiyle Ankara’da tam otomatik tavuk yemleme makinesi yaptı. Babasının isteği bitmemişti. “Kendi elektriğimizi kendimiz üretelim.” demesiyle mühendislik öğrencisi oğlu, rüzgâr enerjisini araştırmaya başladı. Ne var ki Türkiye’de yapılan araştırmalar çok sınırlıydı. Sadece TÜBİTAK’ta iki sayfalık bir çeviri bulabilmişti. Yurtdışından bu konuyla ilgili dokümanlar eline ulaştığında çalışmalarına daha da hız verdi. Üniversiteden hocası Prof. Tahir Yavuz’a “Evime rüzgâr türbini kuracağım” deyip konuyu açınca hiç kullanılmayan laboratuarın kapıları da açıldı. Önce dünyadaki mevcut sistemleri öğrendi, ardından yapacağı türbinlerin dünyadakilerden farklı olması hayalinin peşine takıldı:

“Rüzgâr, hızının küpüyle doğru orantılı bir güç üretiyor. Rüzgârın hızı 2 iken 2 kilovat enerji alıyorsunuz. 4’e çıktığında 8 kilovat enerji alıyorsunuz. Ben de şunu öğrendim. Rüzgârın hızını artırırsan, artırdığın oran kadar küp artışın olacak. Bunun üzerine rüzgârın önüne huni yapmayı düşündüm.” Huninin kanatlara taşınmasıyla “babasının fikrinin” gerçekleşme ihtimali doğdu. Böylece kanatlarda dünyadaki tekli profilin aksine ikili bir profil ortaya çıktı. Bu profilin ağaçtan maketini yapan Yücel Bey, 1989 yılında başarılı oldu.

Dünyada kullanılan NACA (Amerikan) ve GOTİNGEN (Alman) kanat profillerine alternatif olarak geliştirdiği “Yücel Profili” kanatlarda verimliliği iki katına çıkarıyor, maliyeti ise yarıya indiriyordu. Aynı boyutlardaki rüzgâr türbinleriyle kıyaslandığında standart kanatlardan yaklaşık 2 kat fazla güç üreten bu icadı gören Prof. Tahir Yavuz, öğrencisinin sırtını sıvazlayıp “Oğlum sen yanlış memlekette doğmuşsun.” diyecekti.

Yücel Hökelek, bu icadıyla ilgili 1990’da Patent Enstitüsü’ne başvurusundan olumlu cevap alamadı. Üretimi ikiye katlayan bu yeni kanat profili için çalınan kapılardan bir diğeri de TÜBİTAK’tı. Ancak oradan gelen “hayal ürünü” şeklindeki cevap da hayal kırıklığına yol açtı. Enerji Bakanlığı’na o yıllarda defalarca başvurulmasına rağmen hiç destek gelmedi. “Bunlarla uğraşırken anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan geldi.” diyen Hökelek, bakanlık kapısından polis zoruyla atıldığını anlatıyor. Enerji Bakanlığı hakkında suç duyurusunda bulunduğu dilekçe de savcı tarafından kabul görmez. Hökelek’in bu çabalarının altında projesinin hiç bedelsiz Türkiye’de hayata geçirilmesi yatmaktadır. Ancak rüzgâra hiç önem verilmediği için Türk mucidin çalışmalarına “uçuk” diye bakılır. Yücel Hökelek, icadı için patenti Avusturya Patent Ofisi’nden almayı başarır. 1995 yılına gelindiğinde Avusturya’nın bu yetkili kurumu; ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Japonya gibi ülkelere böyle bir profil olup olmadığını sorar. Hepsinden olumlu raporlar gelmesi üzerine Avusturya’nın, Türkiye’ye “dünyada benzeri yok” raporu göndermesiyle Türk Patent Enstitüsü’nün ‘Yücel Profili’ne patent vermesinin yolu açılır.

Bu icat daha sonra İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nin ‘kanat profili’ testinden başarıyla çıktı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden (ODTÜ) ise ‘kanat karakteristiği’ testinden geçmeyi başardı. “İTÜ’deki test çok önemliydi. CL kaldırma katsayısı, kanatlarla ilgilidir. Uçak kanadı dâhil, en mükemmel kanadın CL kaldırma katsayısı 1,6’dır. Bizimki ise 3,2’dir. Bu kanatlar uçaklarda da kullanılabilir. Türkiye uçak geliştirmek isterse bu kanatları yeni modelde kullanabilir. Ama bizde yabancı hayranlığı var.” diyor Hökelek.

Birçok ülkenin patentini satın almak için talip çıktığını anlatıyor Türk mucit. Patentini önce Almanlara satar, Ama, “Memleketimiz güzel, Türkiye’yi seviyorum demekle sevilmez. Türkiye böyle sevilir. Bu rüzgâr kanatları Türkiye’de üretilmeli.” diyerek bundan vazgeçer. NASA’dan bir profesörün de kendisiyle temasa geçtiğini dile getiriyor.

Türkiye’de küçük ölçekte kullanılan bu profillere yenilenebilir enerji hakkındaki kanunun yasalaşmasından ve firmaların lisans almasının ardından talepler yoğunlaştı. Ortaklık kurmak isteyenlerin de olduğunu söyleyen Yücel Bey, bu ay içinde Bulgar hükümetine elektrik satacak bir firmanın talebi üzerine bu ülkeye kendi icat ettiği kanatları inşa edecek. Suriye’den bir firma ile de anlaşan Türk mucit, Ortadoğu’daki çeşitli ülkelere bu rüzgâr panellerini yapacak. Ankara OSTİM’deki SAYT (Sultan-Alev-Yücel-Tanya/eşi, çocukları ve kendi isminin kısaltması) firmasına Afganistan ve Azerbaycan’dan da talepler geldiğini ekliyor.

Yücel Hökelek’in geliştirdiği kanatların yatırım maliyetleri kilovatsaat başına bin Avro. Yücel Bey 2-3 megavatlık yatırımla bunun iki katı elektrik üretilebileceğini söylüyor. Yani 2 milyon Avro’luk bir yatırımla 4-6 megavat elektrik üretilebilir. Maddi olarak kendisinin tek başına yatırım yapmasının zor olduğunu anlatıyor. Yenilenebilir enerjiyle ilgili kanunun geçmesinin ardından rüzgâr üretmek için 78 bin megavatlık başvuruların yüzde 10’unun üretime geçmesinin bile başarı olacağını anlatıyor. Altyapı yetersizliğinden dolayı yatırımların düşük kalabileceği uyarısında bulunuyor.

Bir evin ortalama aylık elektrik ihtiyacı 300-350 kilovat, saatte ise 500 vat. Yani 9 bin YTL’ye mal olan 1 kilovat kurulu güce sahip bir rüzgâr paneli, bir evin elektrik ihtiyacını karşılıyor. Üretilen elektrik miktarı arttıkça fiyatlar geometrik olarak düştüğünden, 40 evin ihtiyacını karşılayan 50 kilovat kurulu güç, 90 bin YTL’ye mal oluyor. Birim maliyet, bu şekilde geometrik olarak azaldıkça azalıyor.

Ipod'da şarj sorununu bitiren buluş



İcatlarıyla teknoloji dünyasındaki dengeleri alt üst eden mucit Trevor Baylis dönen bir kol ile şarz olabilen radyodan sonra yine aynı şekilde şarz edilen GreenPod'u piyasaya sürdü.

Ünlü mucit Trevor Baylis buluşlarıyla teknoloji dünyasının Bill Gates'i olma yolunda hızla ilerliyor. Daha önce kendi kendine şarz olabilen radyoyu geliştiren Baylis şimdi de arka tarafında bir kurma kolundan şarz olan Ipod'ları piyasaya sürdü.

KOLU ÇEVİRMEK YETERLİ

Tamamen çevreci olan ürünü ilk aldığınız andan itibaren hiç fişe takıp şarz etmeniz gerekmiyor. Tek yapmanız gereken arkasındaki kolu yeterince çevirmek. Bir dakika boyunca kolu çevirdiğinizde 40 dakikalık enerjisini eld ediyor.

20 SAAT MÜZİK ÇALABİLİYOR

Toplamda 20 saat müzik çalınabiliyor. Zaten şarz bitse bile kolu yeniden çevirmek yeterli. Dünyanın ilk GreenPod'unun ardından Trevor Baylis esas bombaya hazırlanıyor. Cihazın 2 gigabayt büyüklüğünde hafızası var.

LCD EKRAN İLE VİDEO İZLENEBİLİYOR

Ecomediaplayer yani ekonomik media player olarak adlandırılan ürünün ekranı LCD olduğu için her türlü videoyu rahatlıkla izlemek mümkün.

KURMA KOLLU CEP TELEFONLARI GELİYOR

Teknoloji dünyasında sarsıcı rüzgarlar estiren Trevor Baylis GreenPod'daki sistemi yakında cep telefonlarına da uygulayacağıın açıkladı. Yani birçok cep telefon kullanıcısının şarz sorunu Baylis'in piyasaya süreceği telefonlarıyla son bulacak.

Erke'nin dönergecine rakip çıktı



Yakıt gerektirmeyen kuvvet makinesi olarak tanıtılan Erke Dönergeci'ne rakip çıktı. Emekli teknisyen Manyetik alanlardan faydalanarak gücü katlanan yakıtsız motor yaptı.

Emekli teknisyen Ahmet Kolbaşı, mıknatısları kullanarak "yakıtsız motor" icat etti. Mucit, patentini aldığı motorun, "Çağın Buluşu" olarak gösterilen Erke'nın dönergeci ile aşağı yukarı aynı olduğunu savundu..

"Erke Dönergeci'nin tanıtımını TV'de izledim. Şaşırdım. Aşağı yukarı aynı. Aynı prensipte çalışıyor, aynı devirde dönüyor. O devirde onlar da kullanamaz. Geliştirilmesi gerekiyor. Türkiye'de patent almaya kalksalar karşılarına ben çıkacağım. 2006'da patentini aldım."

Bu sözler, "Manyetik alanlardan faydalanarak gücü katlanan yakıtsız motor" projesinin ve patentinin sahibi Ahmet Kolbaşı'ya ait. Nevşehirli mucit makine teknisyeni Kolbaşı'yı, Kırşehir'deki dairesinde ziyaret ettik. 63 yaşındaki Kolbaşı, 1995'de Toprak Mahsulleri Ofisi Kırşehir Ofisi'nde başteknisyenlikten emekliye ayrılmış. Ankara 2'nci Erkek Sanat Enstitüsü 1962-1963 dönemi mezunu. Askerlik öncesi DSİ merkez atölyesinde çalışır. Ankara'da 1.5 yıl polislik de yapan Kolbaşı, o dönemdeki adıyla İş ve İşçi Bulma Kurumu kanalıyla teknik sınavı kazanarak Hollanda'ya kalifiye eleman olarak gider. 1969-1973 yılları arasında ambalaj makinesi fabrikasında ve havaalanı büfesinde çalışır. Yurda izinli gelir ve bir daha dönmez.

ÖNCE MAKETİNİ YAPTI

Teknolojiye düşkün olduğunu söyleyen Kolbaşı, ilgisini çeken makineleri çalışma prensibini sökmeden elinden bırakmadığını anlatıyor. Bilinmeyeni anlamaya dönük bu merak, "mıknatısın gücünü niye kullanmayalım" düşüncesiyle onu "yakıtsız motor" mucitliğine kadar götürmüş. 1991'de hoparlördeki adi mıknatısları kullanarak, buluşunun çalışabilirliğini görmek için maket yapmış. Çalıştığını görünce de dünyanın masrafını yapıp prototipini oluşturmuş. 10 yıllık patentini almış.

OTOMOBİLİNDE DENEYECEK

Özel alaşımlı manyetik çeliklerle motor gücünün artırılacağına inanan Kolbaşı, icadını Volkswagen otomobilinde test etmeyi düşünüyor. Enerji ve otomotiv devlerinin hedefi haline geleceğinden endişelenen Kolbaşı, projesini askerlere de götürmüş. Kolbaşı, şunları söylüyor: "Bu bir buluş. Bilinmeyenler aşıldı. Bundan sonraki aşama, piyasada bilinen sistemlerle bunun geliştirilmesi. 24 volt akü ile çalışıyor. Petrol, gaz gibi hiçbir yakıta ihtiyacı yok. Hava kirliliği yaratmıyor. Klasik motorlara göre 3 kat daha güçlü. Yarış otomobilleri hızına, 5 bin devrin üzerine çıkacak. Maliyeti sıfıra yakın."

PROJEYE ORTAK ARIYORUM
Fizik yasaları gereği verilen enerjinin geri alınamayacağı gerekçesiyle buluşuna itiraz edenleri, manyetik alanı kullandığını söyleyerek ikna etmeye çalıştığını belirten Ahmet Kolbaşı, " Bugün param olsa, bütün özel alaşımlı parçaları döktüreceğim. 2-3 ayda elektrik üretecek, jeneratöre bağlayacak hale getiririm. Ortak arıyorum" diyor.

Hararet ve donma yok kutupta da kullanılır

Kolbaşı, devlete ve millete faydalı olmayı hedeflediği yakıtsız motorun faydalarını şöyle sıralıyor:

* Yakıt kullanılmadığı için petrol, LPG, hidrojen gibi yakıtlara bağımlılıktan kurtulunacak.

* Hesaplara göre, motor gücünün klasik motorlardan en az 3 kat daha fazla olması, radyatör, karbüratör, marş motoru, egzos gibi parçaları bulunmayışı nedeniyle az yer tutması, orta ve yüksek gerilim elektrik enerjisi istemediği için sanayinin motor gücü gerektiren her dalında kolaylıkla kullanılabilecek.

* Yüksek motor gücü ve yakıt masrafı olmadığından ucuz elektrik elde edilebilecek.

* Motor içinde piston, sübap, segman gibi çalışan parçalar bulunmayacağından dolayı sürtünme, aşınma, kırılma gibi arızalar olmayacağı için bakım ve tamirde zaman ve para israfı en aza inecek.

* Motorda yanma olmadığı için, hararet yükselmesi ve donma olayı olmayacağından her iklimde ve her yerde kullanılabilecek.

Buluşunun püf noktası mıknatıs

YAKITSIZ motorun ana malzemeleri 24 volt bir akü ve mıknatıslar. Motor, iki adet alternatif elektro mıknatıs arasına yatay olarak yataklanmış bir adet devamlı mıknatıstan oluşan mıknatıs gruplarından meydana geliyor. Devamlı mıknatısa bağlı biyel kolu vasıtasıyla güç kranka aktarılıyor, krank çıkışından dairesel hareket elde ediliyor. Motor bloku ve yataklar, mıknatıslanmayan malzemelerden yapılıyor.

Elektrikten büyük tasarruf ettirecek



Çorumlu mucitten, herkese derman olacak poreje. Daha önce trafiğin hızlandırcak projesiyi geliştiren Hüseyin bu sefer daha iddialı. Peki elektrikten nasıl tasarruf edeceğiz?

Daha önce NTV tarafından düzenlenen Türk Mucit projesine Kenan Bıyıklı ile katılıp Ankara Bölgesi 2’ncisi olan Hitit Üniversitesi Endüstriyel Elektronik 2’nci sınıf öğrencisi Hüseyin Avşar, yeni bir proje geliştirdi.

Önceleri trafiğin hızlanmasını sağlayan bir proje de geliştiren Avşar’ın bu yeni projesi ile elektrikte tasarruf sağlanacak.

Birçok alanda tasarrufa gidilen günümüzde böyle bir projeye ihtiyaç olduğunu dile getiren Hüseyin Avşar, projeyi oluşturan makine sayesinde evlerde ve küçük iş yerlerinde büyük öçüde elektrik tasarrufu sağlanacağını söyledi.

Stator motor rotoru tekniği ile geliştirilen makine, öncelikle yüklenen enerji ile çalışıp daha sonra otomatik sistemi sayesinde kendi ve entegre edildiği mekanın elektrik enerjisini ürettiğini ifade eden Avşar makine hakkında şu bilgileri verdi: “Öncelikle şebekeden elektrik alan makine, üzkendinde bulunan iki akümülatörü şarj ediyor. Şarj ettikten sonra invert erinden birinci akümülatör motora enerji gönderiyor ve motor elektrik enerjisini mekanik enerjiye çevirerek, Alternatörü harekete geçiriyor. Alternatörde mekanik enerjiyi elektrik enerjisine çevirerek, invert üzerinden alıcıya ulaştırıyor. Aynı zamanda alıcı bağlantısına paralel olarak, enerjisini otomatik sisteme verip, sistemin kendi içerisinde işlemesini sağlıyor.”

Bu proje ile ülke ekonomisine katkıda bulunmayı amaçladığını söyleyen Avşar, var olan enerjiyi belirli bir süreliğine keserek, stator motor rotoru tekniği ile enerjiyi ürettiğini ifade etti.

Yokluklar içinde genç bir mucit



Doğum günlerinde en fazla aldığı hediye bomba ve patlama olan 16 yaşındaki Afgan genç şimdi icadı ile pekçok insanın yaşamını böyle kurtaracak;

Afgan-Türk Koleji öğrencisi Abdullah Hüsrev, Azerbaycan'daki '2. Euroasia İnepol' proje yarışmasında 32 ülkenin öğrencilerini geride bırakarak birinci oldu.

Araçların virajda savrulmasını önleyen projesiyle ülkesine altın madalya kazandırdı. Şimdi, elektronik bir ev yapıp içinde oturmayı hayal ediyor.

Abdullah Hüsrev, yakasını yokluklar ve savaşlardan kurtaramayan 'kardeş ülke' Afganistan'dan çıkan genç bir mucit. 16 yaşındaki Abdullah, bugünlerde Taliban'la Amerika'nın savaşına sahne olan ve gözyaşının eksik olmadığı ülkesine altın madalya götürmenin gururunu yaşıyor.

Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de düzenlenen '2. Euroasia İnepol' proje yarışmasında katılımcı 32 ülkeyi geride bırakarak birinci olan Abdullah'ın başarısı, ülkesini sevince boğdu. Bugünkü sistemde ayrı çalışan araba amortisörlerinin birbirine bağlı çalışması halinde viraj ve eğimlerde savrulmasının önüne geçileceğini savunan projesiyle bilim adamlarını ikna eden genç mucit, ülkesi için moral oldu.

5 çocuklu bir ailenin en küçüğü olan Abdullah, Kabil'deki Afgan-Türk Koleji 11. sınıfta öğrenim görüyor. Abdullah, Fizik-Çevre, Kimya-Çevre, Biyoloji-Çevre ve Sosyal-Çevre alanlarında yapılan yarışmaya 'Amortisör Sistemi' adlı Fizik-Çevre projesiyle katılıp birinci oldu. Onun bundan sonraki amacı ise ülkesindeki iç savaş ve açlığa rağmen çok çalışıp elektronik mühendisi olmak. Bunu da Türkiye'de öğrenim görerek yapmak istiyor. Ülkesine döndükten sonra da halkının makus talihini yeneceğine inanıyor. Küçüklüğünden beri elektronik ve mekanik eşyalara ilgi duyan Abdullah, projeyi evdeki oyuncak arabası üzerinde yaptığı çalışmalarda bulmuş. İki günlük bir ziyaret için İstanbul'a gelen Abdullah, Türkiye'deki en sevdiği şarkıcıların Tarkan, İbrahim Tatlıses ve Mustafa Sandal olduğunu söylüyor.

Havayla çalışan otomobiller geliyor



Fransız mucit tasarladı, Tata üretecek. Havayla çalışan otomobil seri üretimde !

Fransız Motor Development International (MDI) şirketi başkanı Guy Negre'nin icadı olan ve tamamen basınçlı havayla çalışan otomobiller bu yıl Hindistan'da üretime geçiyor.

Tata Motors tarafından piyasaya sürülecek olan 330 kilo ağırlığındaki otomobil, saatte maksimum 150 km. hıza erişiyor.

Reuters Haber Ajansı'na konuşan Negre, "Benim arabam sıfır kirlilikle çalışıyor. 100 kilometrede sadece 1 Euro'luk yakıt harcıyor. Yani hem ucuz, hem hafif, hem de çevreci" dedi. Otomobillerin 3 bin 500 ila 4 bin Euro'ya mal olacağı belirtildi.

Uçan daire yaptı



İngiliz amatör mucit kendi uçan dairesini yaptı.

İngiliz amatör mucit, kendi yaptığı uçan daire benzeri tuhaf bir aracın patentini aldı. Emekli hoverkraft mühendisi olan 68 yaşındaki Geoff Hatton’ın icadını Amerikan ordusu, insansız keşif uçuşları için değerlendirecek.

Hatton, atelyesinde çalışırken oğlunun "aptalca bir fikir" olarak tepki gösterdiği hoverkraft ve helikopter karışımı araç için Amerikan ordusunun kendisiyle bir kontrat imzaladığını söyledi. Kubbe biçimindeki araç, elektrikli pervane ile çalışıyor. İngiltere Savunma Bakanlığı tarafından reddedilen icat 5 yıl önce Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan maddi destek almıştı. ABD Ordusu Uluslararası İşbirliği Programları Merkezi yetkilisi Sal Gomez, "Bu araç, özellikle kent içinde faydalı olacak. Çünkü duvarlara çarptığında toparlanıp yoluna devam edebiliyor" dedi.

Bodrumda yakıtsız motor icat etti!



Kırşehirli bir vatandaş 17 yıl boyunca sır gibi sakladığı "yakıtsız motor" icadını gün ışığına çıkardı.

Kırşehirli Ahmet Kolbaşı, eşinin gördüğü rüyadan yola çıkarak yakıtsız motor icat etti. Mucit, hayli iddialı: Petrol ve LPG tarihe karışacak. İcadımla otomobil firmalarının sistemleri altüst olacak.

Kırşehirli mucit Ahmet Kolbaşı, bundan 17 yıl önce ilginç bir "buluş" gerçekleştirdi. Kolbaş, "radyoların arkasından çıkan adi mıknatıslarla manyetik alanları kullanarak yakıtsız motor" üretti. Kolbaşı bu icadına da 'Manyetik Alanları Kullanarak Gücü Katlanan Motor' ismini verdi. İcadının maharetini şöyle anlatıyor: "Ben 24 volt aküyle elektromıknatısları hareket ettiriyor ve manyetik alanı kullanarak güç elde ediyorum."

17 YIL GİZLEMİŞ

1991'de bunları yapan Kolbaşı, icadını kimseye göstermek istememiş. Nedeni de kimsenin inanmayacak olması, kendisiyle dalga geçilecek olması: "Çünkü teknolojinin gelişimi o zaman bu kadar hızlı değildi. Zamanını bekledim ve şimdi piyasaya duyuruyorum. Projelerini çizdim ve patentini aldım." Kolbaş'a göre, icadının mahareti çok: "Otomobillerde kullanılabilir. Sıfır maliyete yakın elektrik üretilebilir. Isınma olmadığı için hararet yapma durumu yok. Bunun tamir işi, arızası da normal motorlara göre sübap, sekman, piston olmadığını için arızası ve masrafı da yok. Egzozu ve yakıt kullanmadığı için ne hava kirliliği ne de ses kirliliği yapıyor. Tam bir çevre dostu ve ekolojik bir motor sistemi."Ahmet Kolbaşı, icadı için emekli albaylarla da görüştüğünü, onların fikirlerine danıştığını söylüyor. Kolbaşı, "Silahlı Kuvvetler'den emekli albaylarla görüştüm. Onlar Güneydoğu'da kışın araçların donduğunu ve sıkıntı çektiklerini söyledi. Bu motor askeri zırhlı araçlarda kullanılabilir çünkü ısınma ve hararet problemi yok" diyor. Kolbaş, otomotiv firmaları ile görüşmediğini özellikle vurguluyor. Nedeni olarak da projesinin hayata geçmesi ile birlikte otomotiv sektörünün alt üst olacağını iddia ediyor.

RÜYADAN ÇIKAN İCAT

Kolbaşı, eşinin gördüğü bir rüyadan yola çıkarak projeyi geliştirdiğini söylüyor. Besime Kolbaşı ise Başbakan'dan eşinin bu projesine destek vermesini istiyor.

Yarış arabalarını geride bırakacak

Kolbaş'a göre yakıtsız motorun özellikleri:

* Proje uçaklarda kullanılması durumunda, uçaklar çok daha yükseklere çıkabilecek.
* Yanma olmadığı için oksijene ihtiyaç yok. Motorda ısınma olmadığı için roketlerin uçakları vurma ihtimali sıfır.
* Klasik motorlardan daha güçlü ve devire sahip. Hızı yarış arabalarına yakın.

Bu çanta uçuruyor, ama..



Dünyanın ilk ticari roket sırt çantası 250 bin dolar fiyat etiketiyle satışa çıkarıldı.

"Rocket Belt" adıyla İspanyol mucit Juan Manuel Lozano tarafından geliştirilen özel yapım sırt çantası, hidrojen peroksid yakıtıyla çalışan 800 beygir gücündeki motoruyla, pilotu yaklaşık 96 kilometre hızla uçuruyor.

Amerikan Bell Havacılık şirketinin mühendisi Wendell Moore'un 1961'de icat ettiği roket sırt çantasının bir kopyası olan icadın orijinali, James Bond rolünü canlandıran aktör Sean Connery tarafından Thunderball filminde kullanılan, ayrıca Los Angeles'taki 1984 Olimpiyat Oyunlarının açılışında uçmuştu.

Orijinali, pilotunu ancak 10 metre yüksekliğe çıkarabilen ve sadece saatte 16 kilometre hızla uçurabilen roket sırt çantasının yeni geliştirilenini satın alan, öncelikle 10 saatlik bir eğitime tabi tutulacak. 24 saat bakım ve destek garantisi veren şirket alıcıya, ayrıca yakıt karışımını yapabilmesi içinde bir makine verecek.

Rocket Belt'i "şimdiye dek geliştirilen en görülmeye değer uçma makinesi" olarak tanımlayan mucit Juan Manuel Lozano, "Rocket Belt benim motosiklet, yarış otomobili, uçak, gemi ve roketlere duyduğum aşk ve hız tutkumun bir sonucu" diye konuşuyor.

Hayatımızı kolaylaştıran buluşlar



İşte bugünkü teknolojinin temellerini oluşturan buluşlar:

1280 İlk gözlük İtalya'da yapıldı.

1450 Johannes Gutenberg'in baskı makineleri kitap üretiminde çığır açtı. Bunun sonucunda yeni icatlar hakkındaki bilgilerin yayılması hızlandı.

1453 Copernicus, gezegenlerin Dünyanın etrafında değil, Güneş'in etrafında döndüğünü ortaya atan kuramını yayımladı.

1592 Galileo, cisimleri 30 kez büyüten bir teleskop yaptı.

1614 İskoçyalı matematikçi John Napier logaritma cetvelini icat etti.

1618 Johannes Kepler, gezegenlerin Güneş'in çevresinde çizdikleri elips biçimindeki yörüngeleri betimleyen yasaları yayımlar.

1622 Blaise Pascal, babasının vergi hesaplarında kullanması için bir toplama makinesi icat etti.

1643 Evangelista Torricelli, hava basıncını ölçmek için şimdi civalı barometre denilen cihazı icat etti.

1656 Christian Huygens, Galileo'nun fikirlerine dayanan hassas bir sarkaçlı saat tasarladı.

1668 Isaac Newton ilk aynalı teleskopu yaptı.

1682 Edmond Halley, daha sonra kendi adıyla anılacak bir kuyrukluyıldızın yörüngesini çizip betimledi.

1687 Newton'un, evrensel çekim yasalarını formülleştirdiği Principia başlıklı kitabının yayımladı.

1690 Edmund Halley, dalış makinelerine hava pompalayacak bir yöntem geliştirdi.

1698 Thomas Savery'nin yaptığı ilk buhar makinesi, su altında kalan madenlerdeki suyu dışarı pompalamada kullanıldı.

1733 İngiliz bir dokumacı tarafından icat edilen "uçan mekik" adındaki alet bir kişinin bir günde üretebileceği kumaş miktarını ikiye katladı.

1752 Benjamin Franklin, yıldırımın elektrikten kaynaklandığını gösterdi.

1783 Marquis de Jouffroy d'Abbans ilk buharlı gemiyi yüzdürdü.

1783 Montgolfier Kardeşler bir sıcak hava balonunu başarıyla uçurdu.

1789 Lavoisier'nin, 33 elementi sıraladığı ve bu elementlerin adlandırılması ile ilgili modern sistemi sunduğu "Kimyasal Adlandırma Yöntemi" yayımlandı.

1796 Edward Jenner, bir çocuğu çiçek hastalığına karşı aşıladı.

1799 Alessandro Volta, ilk elektrik bataryasını yaptı.

1801 İlk denizaltılardan olan Nautilus ilk yolculuğunu tamamladı.

1804 Richard Trevithick raylar üzerinde giden ilk buharlı lokomotifi yaptı.

1814 Friedrich König elle çalışan matbaadan çok daha hızlı olan buharlı matbaayı geliştirdi.

1819 Augustus Siebe basınçlı bir dalgıç elbisesi tasarlayarak insanların daha derinlere dalabilmesini sağladı.

1820 Hans Oersted, elektrik akımının pusulanın iğnesi üzerinde manyetik etki yarattığını gösterdi.

1821 Charles Babbage, karmaşık matematiksel tabloları otomatik olarak hesaplamak için tasarladığı "fark makinesi" nin üzerinde çalışmaya başladı.

1826 Fransız fizikçi Joseph Niepce tarihteki ilk fotoğrafı çekti.

1829 George Stephenson, en iyi buharlı lokomotif tasarlama ve yapma yarışmasını kazandı. Rocket adlı bir lokomotif üretti.

1830 İlk dikiş makinesi Fransız terzi Barthelemy Thimonnier tarafından tasarlandı.

1836 Samuel Colt, yaptığı hızlı ateş eden tabanca "altıpatlar" ın patentini aldı.

1837 Isambard Kingdom Brunel, ilk kıtalararası buharlı gemiyi yüzdürdü.

1837 İki İngiliz mucit William Cooke ve Charles Wheatstone ilk elektrikli telgraf makinesini yaptı.

1838 Samuel Morse kendi geliştirdiği Morse alfabesini ilan etti.

1839 Louis Daguerre vesikalık fotoğraflarda çok tutulan daguerrotype fotoğraf tekniğini icat etti.

1841 Michael Faraday, hareketli bir mıknatıstan elektrik akımı elde etti.

1843 Samuel Morse, telgraf mesajlarında kullanılmak üzere nokta ve çizgilerden oluşan ünlü mors alfabesini icat etti.

1846 Amerikalı bir dişçi bir çene ameliyatında acıyı hissettirmemek için eter kullandı.

1848 İlk yürüyen merdiven, New York'ta turist çekmek için kuruldu.

1849 Çengelli iğne icat edildi.

1857 New York'ta bir dükkân asansörü olan ilk bina oldu.

1860 Belçikalı Etienne Lenoir ilk içten yanmalı motoru yaptı.

1863 İlk metro (yeraltı demiryolu) hattı Londra'da işletmeye açıldı.

1868 Gregor Mendel, bezelye bitkileriyle yaptığı, modern genetik kuramının temellerini oluşturan araştırmalarını bitirdi.

1868 Bir gazetenin yazı işleri müdürü olan Christopher Sholes ilk kullanışlı daktiloyu yaptı.

1872 Fotoğrafçı Eadweard Muybridge ilk ardışık fotoğraflar dizisini çekti.

1876 Alexander Graham Bell ilk telefon konuşmasını yaptı.

1877 Edison fonografı icat etti.

1878 Joseph Swan elektrik ampulünü icat etti.

1879 Ernst von Siemens elektrik döşenmiş bir hat üzerinde giden ilk elektrikli treni sergiledi.

1881 Emile Berliner, yassı plaklar kullanan ilk gramofonu yaptı.

1885 Louis Pasteur, bir dizi aşı yaparak, kuduz bir köpek tarafından ısırılmış bir çocuğun yaşamını kurtardı.

1885 Fizikçi Heinrich Hertz elektromanyetik dalgaların varlığını gösterdi.

1885 Avusturyalı kimyacı Carl Auer, muma göre daha kullanışlı ve güvenli olan bir havagazı lambası icat etti.

1886 Linotip adlı makine, gazetelerin ve kitapların daha hızlı hazırlanmasını sağladı.

1888 George Eastman, Kodak no.l adlı fotoğraf makinesini üretti ve müşterilerinin filmlerini banyo etti.

1889 Edison'un yardımcısı Charles Batchelor sinema filmlerinin seslendirilmesi üzerine deneyler yaptı.

1890 Daimler motor şirketi, dört tekerlekli ve akaryakıtla çalışan otomobil üretimine başladı.

1890 Herman Hollerith'in icat ettiği elektrikli sayma makinesi sayesinde Amerika'da nüfus sayımı işlemi çok hızlı bir şekilde sonuçlandırıldı.

1895 Paris'te Lumiere Kardeşler 10 hareketli filmden oluşan bir gösteri yaptı.

1895 Wilhelm Röntgen, X-ışınlarını buldu.

1898 Valdemar Poulson, modern teybin öncüsü olan bir cihaz yaptı.

1901 İlk radyo transistörünü Marconi geliştirdi.

1902 İtalyan Guglielmo Marconi, Manş Denizi üzerinden radyo dalgalarıyla mesaj iletmeyi başardı.

1903 Amerikalı Wright Kardeşler ilk motorlu uçağın uçuşunu gerçekleştirdi.

1903 Henry Ford, yeni araba fabrikasıyla seri üretim tekniğini getirdi.

1903 Willem Einthoven, kalbin işleyişini kaydeden elektrokardiyografi cihazını icat etti.

1904 John Fleming'in geliştirdiği cam diyotlar radyo cihazlarının vazgeçilmez parçası oldu.

1908 Adını mucidinin adından alan Geiger sayacı radyasyonu saptamak ve ölçmek için kullanılmaya başlandı.

1910 Fransız Henri Fabre, tekerlekleri olmayan ve su üzerinde seyredebilen bir uçak geliştirerek ilk deniz uçağını icat etti.

1911 Marie Curie, radyoaktiflik konusunda kendi başına yaptığı çalışmalardan dolayı Nobel Ödülü aldı; böylece de bu ödülü iki kez alan ilk kişi oldu.

1911 Ernest Rutherford, atomun merkezinde bir çekirdek olduğunu gösterdi.

1919 Einstein, "Genel Görelilik" konusundaki yazısını yayımladı.

1921 Philip Drinker, hastaların solunum yapmasına yardım etmek için "demir ciğer"i icat etti.

1922 İlk mikrofilm tanıtıldı.

1926 John Logie Baird ilk televizyon görüntüsünü başarıyla iletti.

1926 Robert Goddard ilk sıvı yakıtlı roketi fırlattı.

1926 ABD'li Profesör Robert Hutchinson Goddard ilk sıvı yakıtlı roketi geliştirdi. Gaz ve sıvı oksijenle işleyen roket, 12,5 metre yüksekliğe çıktı ve 56 metre yol aldı.

1928 Bugün penisilin dediğimiz bir oluşumun bakterileri öldürmesi Alexander Fleming'in dikkatini çekti.

1933 İki Alman bilim adamı Max Kroll ve Ernst Ruska elektron mikroskobunu yaptı.

1935 Alman şirketi AEG, sesi kaydetmek için plastik manyetik teyp bandını geliştirdi.

1938 Macar mucit Lazlo Biro, bıro da denilen bilye uçlu tükenmez kalemi icat etti.

1938 Amerikalı Chester Carlson ilk fotokopi makinesini icat etti.

1939 İgor Sikorsky adlı bir Rus mühendis tarafından ilk helikopter yapıldı.

1940 İlk elektronlu mikroskop Philedelphia'da tanıtıldı.

1942 Wernher von Braun, Almanya'nın ilk uzun menzilli füzesi olan V-2'yi fırlattı.

1942 Enrico Fermi, ABD'nin Chicago kentinde, nükleer enerjinin denetim altına alınabildiği bir nükleer reaktör yaptı.

1943 Jacques-Yves Cousteau ve Emile Gagnan, ilk dalış tüpünü tasarladılar.

1945 Amerikalı mucit Percy Spencer, ilk mikrodalga fırını tasarlayarak patentini aldı.

1946 John Mauchy ve John Eckert'in geliştirdiği, Amerika'nın ilk elektronik bilgisayarı ENIAC halka gösterildi.

1947 Edwin Land bir dakikadan az bir sürede siyah beyaz fotoğraf çıkaran polaroid makineyi icat etti.

1953 Francis Crick ile James Watson DNA molekülünün yapısını keşfetti.

1957 Sovyetler Birliği tarafından Dünyanın çevresinde dönen insan yapımı ilk cisim Sputnik I fırlatıldı.

1960 Theodore Maiman ilk lazeri yaptı.

1962 Telefon konuşmalarının yanında canlı televizyon görüntülerini de ileten Telstar adlı uydusu fırlatıldı.

1977 Dünyanın tekrar kullanılabilen ilk uzay gemisi olan Uzay Mekiği, ABD tarafından fırlatıldı.

1982 Philips ve Sony şirketleri kompakt diski çıkardı.

1987 İlk sayısal ses bantları (DAT) üretildi.

1990 Yüksek netlikte televizyon (HDTV) yayını ilk kez yapıldı.

Mucidin patent mücadelesi



Kayserili mucit tam 18 yıldır yaptığın icadın patentini almak için uğraşıyor..

Kayserili mucit Necmi Güler, ürettiği ''macunu kendiliğinden kılların arasına ileten tüplü diş fırçasına'' patent alabilmek için 18 yıldır mücadele ediyor.
Güler, 1989 yılında ürettiği ''macunu kendiliğinden kılların arasına ileten tüplü diş fırçasına'' patent alabilmek için o dönem Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı olan Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un yönlendirmesiyle Sınai Mülkiyet Dairesi Başkanlığına başvurduğunu söyledi.

Patent başvurusunu 5 milyon TL sermaye ile kurduğu Gültek Tekstil Pazarlama ve Ticaret Limited Şirketi adına yaptığını ifade eden Güler, şunları anlattı:
''Sınai Mülkiyet Dairesi Başkanlığı başvuruma bütün çabalarıma rağmen uzun süre yanıt vermedi. 2000 yılında ise ABD patentli bir firmanın benzer ürünü piyasaya çıktı. Bunun üzerine 2004 yılında Türk Patent Enstitüsüne başvurarak, Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde patent isteğimin durumunu ve benim başvurum varken ABD firmasının nasıl patent aldığını sordum. 2 ay sonra gelen cevapta patent başvurumun, 1984 yılında Bursa'da yaşayan Ferhat Sıvat adlı bir başka kişiye aynı ürün için patent verildiği için reddedildiği bildirildi. ABD firmasına ise 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararname kapsamında, patentlenebilirlik kriterlerine sahip olması sonucunda 'İncelemeli Patent Belgesi' verildiği ancak, yenilik özelliğine sahip olmadığı gerekçesiyle yetkili mahkemede hükümsüzlük davası açılabileceği iletildi. Maddi imkanım olmadığı için bu davayı açamadım.'' Güler, Türk Patent Enstitüsünden Bursalı mucit Ferhat Sıvat'ın ürününe ilişkin bilgileri de aldığını ifade ederek, ürüne ilişkin teknik resimlerin üzerinde bulunması gereken tarihin yer almadığını öne sürdü.

ABD patentli ürünü ise İsrail vatandaşı olduğunu öğrendiği 2 kişinin geliştirdiğini kaydeden Güler, şöyle devam etti:

''Bursalı mucit Ferhat Sıvat, patentini aldığı ürünü kanunen en geç 3 yıl içinde üretmesi ve piyasaya sürmesi gerekiyordu. Bir süre önce kendisine ulaşarak bunu yapamadığını öğrendim. Bu nedenle patentinin geçerliliğini yitirmesi ve benim 1989 yılında yaptığım başvuruya olumlu yanıt verilmesi gerekirdi. Ancak, benim patent başvurum reddedilmesine rağmen 2000 yılında ABD'li firmaya patent verilmiş. Bu firma yıllardır bu diş fırçasını üretiyor ve onlarca ülkeye ihraç ediyor.'' Güler, yaşanan gelişmelerin kendisinde birtakım soru işaretleri oluşturduğunu belirterek, konunun aydınlatılması için Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına Türk Patent Enstitüsü ve Ferhat Sıvat hakkında suç duyurusunda bulunduğunu bildirdi.

Necmi Güler, daha önce de klasik tuvalet taşlarını klozet gibi kullanmayı sağlayan ''Alapratik'' adlı aparatı geliştirmişti.

Türk mucidin ilginç buluşu Jetkay !



Nevşehirli Ali Yiğit isimli mucit, deniz ulaşımında Jetkay adını verdiği projeyle ilgi çekti.

Nevşehirli Ali Yiğit isimli mucit, 5 yıl süren araştırmalarının sonunda deniz ulaşımında çığır açacağına inandığı ve 'Jetkay' adını verdiği projeyle birlikte Almanların dikkatini çekmeyi başardı. Yiğit'in projesini uygulanabilir bulan bir Alman holding, kendisini Almanya'ya davet etti.

Nevşehir'de uzun yıllardır bilişim sektöründe çalışan meslek lisesi mezunu Ali Yiğit, 5 yıl önce dünyada çok fazla yaygın olarak kullanılmadığına inandığı deniz ulaşımında insanlığın hizmetine hem normal deniz taşıtlarından daha hızlı ve aynı zamanda daha güvenli bir araç tasarlamayı planladığını söyledi. Bu aracı tasarlarken daha önce belgesellerde izlediği ve Güney Amerika sahillerinde yaşayan yarım perde ayaklı kertenkelelerden ilham aldığını ve bu kertenkelelerin su üzerinde kuyruklarıyla denge sağlayarak yürüyebilmesini araştırarak bunu projesinde uyguladığını belirten Ali Yiğit, 5 yıl gibi uzun bir sürenin ardından denizde toplu taşımacılık yapabilecek hızlı ve güvenli bir araç tasarladığını açıkladı.

Yiğit, önce bilgisayar ortamında daha sonra da yaptığı maketle küçük bir havuzda denediği aracını 100 kişi kapasiteli olarak tasarladığını ve saatte 250 kilometre hıza ulaşabildiğini açılayarak, "Bu proje için 5 yılımı verdim ve sürekli olarak çalıştım. En büyük ilham kaynağım ise kertenkeleler.

Projesine patent almak için gerekli başvurusunu yaptığını ve daha sonrasında Türkiye'den ve yurt dışından bazı firmaların kendisiyle görüşme talebinde bulunduğunu ifade eden Ali Yiğit, deniz ulaşım araçları üzerine çalışmalar yapan ve ismini açıklamak istemediği Alman bir firmanın kendisiyle İstanbul'da bir görüşme yaparak projesi hakkında bilgiler aldığını söyledi. Projesini inceleyen Alman şirketin bunu uygulanabilir bulduğunu ve proje üzerinde çalışmak için kendisini Almanya'ya davet ettiğini söyleyen Yiğit, "Holding yöneticileri ile İstanbul'da bir görüşmem oldu ve daha sonra beni Almanya'ya davet ettiler. Şu anda teknik danışmanım Almanya'da görüşmeleri sürdürüyor. İlerleyen günlerde ben de Almanya'ya giderek projenin hayata geçirilmesi için start vereceğiz" diye konuştu.

'Jetkay' adını verdiği deniz toplu taşıma aracının çalışma sistemi hakkında çok fazla teknik bilgiler vermek istemediğini kaydeden Ali Yiğit, proje maliyetinin ise henüz tam olarak netleşmediğini dile getirdi.

22 Nisan 2008 Salı

Hırsızı eve girdiğine pişman eden cihaz



Kamera kayıtlarından hemen her gün izlediğimiz soygun görüntüleri artık tarihe karışıyor.

Tekin Birdal (solda) ile Mehmet Ali Uslu'nun patentini aldığı cihaz, hırsızı fark ettiğinde ortama kimyevi bir gaz salıyor. Gaz hırsızın nefesini kesiyor, görmesini engelliyor.

Bir Türk firması olan Süper Güvenlik Teknolojileri (SGT), hırsızların işini hayli zorlaştıracak yeni bir alarm cihazı geliştirdi.

Mehmet Ali Uslu ve Tekin Birdal'ın icadı olan SGT sayesinde siz evde yokken mekâna giren insanları korkunç bir akıbet bekliyor. Cihaz, var olan alarm sistemlerine bile entegre edilebiliyor. Hareket algılayıcı dedektörler sayesinde en küçük bir hareketle aktif konuma geçen cihaz, ilk başta güçlü bir ses dalgası yayıyor. Hırsızın içeri attığı ilk adımda püsküren güçlü bir kimyasal gaz, hırsızın gırtlağını sıkarmışçasına nefes almasını engelliyor. Hırsızın gözlerinde ise müthiş bir yanma hissiyle birlikte % 95 oranında görme kaybı oluşuyor. Bunların üzerine hırsızın cildinde, derisi yüzülüyormuş gibi bir acı meydana geliyor. Bütün bu acılara katlanamayan hırsız, hiçbir şey almadan kendini dışarı atıyor. Bu kimyasalın insan sağlığına hiçbir zararı olmadığını belirten mucitlerinin verdiği bilgilere göre, hırsızı dumura uğratan kimyevi maddenin etkisi açık havada yarım saat sonra kayboluyor. Bu icadın patentini alan Uslu ve Birdal, ürünün tescil edilirken defalarca denendiğini ve bu olayların aynen anlatıldığı gibi cereyan ettiğini söylüyor. Tekin Birdal, "Bu sistem diğer alarmlar gibi hırsızı durdurmuyor, dokunmadan tekme tokat dışarı atıyor. Hem de kaç kişi olursa olsun." diye bilgi veriyor. Cihaz insan vücudunun ısısına duyarlı olduğundan, evcil hayvanlar evde gezinirken aktif duruma geçmiyor. Elektrik kesildiği anda akü devreye giriyor. Kablolarına zarar verildiği takdirde de sabotaj durumunu otomatik algılayan cihaz, anında gaz püskürtmeye başlıyor. Piyasaya yeni çıkan 'hırsızsavar' şu anda 600 YTL'den satılıyor.

USB Pillerle Büyük Kolaylık



İngiliz Moixa Energy tarafından geliştirilen ve satışa sunulan USB piller, özellikle bilgisayar kullanıcıları için çok büyük kolaylık sağlıyor. Normal şarj edilebilir piller için bir elektrik kaynağına ihtiyaç duyulurken, Moixa tarafından üretilen, standart piller bittiğinde kapağı açılarak bilgisayarların USB (Universal Serial Bus - Evrensel Seri Yolu) girişinden şarj edilebiliyor. Ürün 11 sterlin (yaklaşık 26 YTL) fiyatla satılıyor.

Bu T-shirt'ü giy, interneti yakala!



Gelişen teknoloji, mucitlerin sınır tanımayan hayallerini geliştirmeye imkan verirken, kullanıcıların da hayatını kolaylaştırıyor.

İnternet sitesi üzerinden satış yapılan ürünler arasında kablosuz internet erişimini gösteren bir tişört dikkat çekiyor. Kişinin, bilgisayarını açıp internet erişimi aramasına gerek kalmadan bulunduğu yerde kablosuz internet erişimi olup olmadığını görmesine imkan veren tişörte yurtdışında 19,95 sterline (yaklaşık 50 YTL) sahip olmak mümkün.

Üzerinde küçük bir pil yuvası ve dijital algılayıcısı olan tişört, kablosuz internet erişimi bulunan yere gelindiğinde ışıklı olarak kullanıcıya bunu bildiriyor, kullanıcıya da çantasından bilgisayarını çıkarıp internete bağlanmak kalıyor.

Cep telefonuyla laptop birleşiyor



Amerikalı ve Uzakdoğulu bilgisayar üreticileri, yeni bir teknoloji üzerinde çalışıyor. Yakında piyasaya çıkacak 4. nesil bilgisayar, 'cep' ve dizüstü bilgisayarın birleşiminden yapıldı

Amerikalı ve Uzakdoğulu bilgisayar üreticileri, yeni bir teknoloji üzerinde çalışıyor. Önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacak 4. nesil bilgisayar, cep telefonu ve dizüstü bilgisayarın birleşiminden elde edildi. 7 ile 10,2 inç arasında tasarlanan dört ayrı ürün, 400 dolardan satışa sunulacak.

Türkiye'de ürünü hazırlayan bilişim şirketi Casper'ın Yönetim Kurulu Başkanı Altan Aras Fakılı, yılın ikinci yarısında pazara sunacakları düşük maliyetli bilgisayarların tüketiciden büyük ilgi göreceğini söylüyor. Fakılı, "Telefonla bilgisayar arasında yeni bir segment geliyor. Çok popüler olacağını düşünüyoruz." diyor.

İnternet kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte hem masaüstü hem de dizüstü bilgisayar satışlarında talep patlaması yaşanıyor. Yoğun ilgi karşısında HP, Apple, Acer, Compaq, Dell, LG, Fujitsu Siemens, Datron ve Sony gibi dev firmaların hemen hepsi "Mevcut teknolojiyi nasıl daha iyi hale getirebiliriz?" diye ciddi araştırma ve geliştirme çalışmaları yapıyordu. Şirketlerin çağrı merkezlerine gelen istekler ve saha çalışmaları neticesinde ortaya yepyeni bir ürün çıktı. Blackberry'nin oluşturduğu pazarı da fırsat bilen firmalar, cep telefonu ve dizüstü bilgisayarı birleştirerek yeni bir teknoloji geliştirdi. 'Low cost' şeklinde tanımlanan düşük maliyetli bilgisayarların büyük beğeni toplayacağını düşünen sektör temsilcileri, söz konusu ürün grubunu bir bilgisayarla sınırlı tutmayarak dört modele tamamladı. 7 ile 10,2 inç şeklinde hafif ve dizüstü bilgisayarın biraz daha küçüğü şeklinde tasarlanan yeni modeller bilgisayarın tüm işlevlerine sahip. İnternet üzerinden sesli ve görüntülü görüşme de mümkün. Pocket PC olarak adlandırılan cep bilgisayarının ekranının küçük olması sebebiyle dosya üzerinde işlemlerin ve yazıların rahatlıkla yazılamadığını belirten Casper'ın patronu Fakılı, bu tür ürünlerin bir noktada bilgisayar olarak iş görmediğini söylüyor. Masaüstü, dizüstü ve cep bilgisayarından sonra cep ve laptop karışımı yeni bir segmentin oluştuğunu kaydediyor. Özellikle 10.2 inç modellerin notebook olarak iş gördüğünü kaydeden Fakılı, yılın ikinci yarısında bu alana doğru odaklanma olacağına dikkat çekiyor. Yeni segmentte var olacaklarını dile getiren Fakılı, çalışmaların tamamlandığını ve Amerika ile aynı anda Türkiye'de ürünlerin satışa sunulacağını bildiriyor. Ürünlerin 400-500 dolar arasında satılacağını, ancak fiyatların ileriki aşamalarda 300 dolara kadar düşebileceğini ifade ediyor. "Tüketici her zaman yanında taşıyacağı küçük bir laptop olsun istiyordu. Biz de ihtiyaca göre tasarımı yaptık. Dünyada büyüyen bir pazar var. İşe 15 inçle başladığımızda 'Daha küçüğü yok mu?' diye sordular. Dokunmatik ekran istediler. Kişilerin isteklerini dinlemek zorundayız. Daha hafif ürün talebine karşılık biz de yeni ürünleri hazırladık." diye konuşan Fakılı, telefonla bilgisayar arasında oluşan yeni bilgisayarların çok beğenileceğini düşünüyor.

Dokunmatik ekranlı laptop

Beş yıl öncesine kadar masaüstü bilgisayarda firmaların tek ya da iki modeli vardı. Şimdi ise modeller çoğaldı. Hem yerli hem de yabancı üreticiler masaüstü ve dizüstü modellerde artık tasarıma da ağırlık veriyor. Casper'ın da iki ürün grubunda toplam 7 modeli bulunuyor. Bu yılın sonuna doğru üç yeni modelin satışa sunulacağını aktaran Fakılı, özellikle dokunmatik ekranlara ağırlık verdiklerini ifade ediyor. 180 derece dönen ekranı ve dokunmatik özelliği ile rakiplerine fark atan şirket, modele ilginin fazla olması sebebiyle reklam filmi çekti. Masalardaki bilgisayarların da dokunmatik ekrana dönüşeceğini kaydeden Fakılı, kullanılan teknolojinin yüksek ve kaliteli olduğunu söylüyor. Bu ürünler piyasada 1.400 yeni liraya alıcı bulacak. Deneyimli işadamı, şu an 2009'un modelleri üzerinde çalışma yaptıklarını ve geleceğin yüksek teknolojiye kaydığına işaret ediyor.

Krizler aşılacaktır, 2008'den umutluyuz

2007'yi pazar lideri olarak kapatan bilişim devi Casper, 2008'e daha umutlu bakıyor. Global piyasalardaki krizin beklenen bir durum olduğunu ve şirket olarak tedbir aldıklarını anlatan Altan Aras Fakılı'ya göre, sorun rahat aşılacak. Tüm bunlara rağmen agresif bir büyüme hedefi ile yola çıkan şirket, 2013'te bir milyon adet bilgisayar satışı hedefliyor. Geçen yıl 242 bin bilgisayar satışı gerçekleştiren Casper, yüzde 63 büyüdü. Bu yıl 370 bin bilgisayar satmayı planlayan şirket, ilk çeyrekte 73 bin adet sattı. Türkiye'de 3 milyon adet bilgisayar satıldı. Bunun 1 milyon 200 bini dizüstü, geri kalanı masaüstü bilgisayar şeklinde gerçekleşti. Başarının sırrını marka bilinirliğine borçlu olduklarını aktaran Fakılı, Amerikalı araştırma şirketinin sektör sonuçlarını örnek gösteriyor. Nielsen'e göre marka bilinirliğinde Casper yüzde 26,3 oranıyla birinci sırada yer alıyor. Yakın rakipleri HP, Philips, Vestel, Toshiba ve Arçelik'in toplamı Casper'e eşit değil.

17 Nisan 2008 Perşembe

Geleceğin otomobilleri bilgisayar gibi!



Tayvan'ın başkenti Taipei'de bugün başlayan Oto Elektronik Fuarı'nda dokunmatik ekranlar ve elektronik göstergeler öne çıktı.

Bir süredir lüks otomobillerde eğlence amaçlı yer alan LCD ekranlar, artık fonksiyonel olarak da kullanılmaya başlanıyor. Fuar'da beğeniye sunulan yeni ürünler arasında hız ve diğer gösterge saatlerinin yerini alacak dijital ekranlar dikkat çekiyor. Fuarın en çok ilgi gören bölümü ise Porsche modellerinin ve birbirinden muhteşem motosikletlerin görücüye çıktığı kısımlar... İşte fuardan kareler...

Gösterge paneli yerine LCD ekranların konulduğu otomobillerde ayrıca internete bağlanabilmek de mümkün. Dokunmatik ekranlar ve GPS sayesinde araç içerisinden kahve siparişi de verilebiliyor. Türkiye'den fuara gelen Mürsel Bayram isimli bir işadamı "Yeni şeyler bulmak için buradayım. Taipei, İtalya'dan sonra otomobil aksesuarının ikinci moda merkezi" dedi.

Fuarın en yenilikçi ürünü ise Tayvanlı araştırma kuruluşu ITRI'den. ITRI'nin geliştirdiği tek kişilik araç, motorsiklet ve otomobilin bir kombinasyonu. Tamamen elektrikle çalışan araç henüz seri üretime geçmiş değil. Ancak aracı geliştiren ekibin lideri Larry Chang, üretici firmalarla anlaşılması halinde yeni ürünün 3 yıl sonra piyasaya çıkabileceğini söyledi. Chang, aracın yeniden şarj edilebilir olduğunu, bu sayede çevreye de zarar vermeyeceğini belirtti.

Yerli malı makinistsiz trenler geliyor!



Samsun'da bir firmanın yerli üretimle geliştirdiği 'makinistsiz tren' projesinin tanıtımı yapıldı.

Projeyi hazırlayan firmanın yönetim kurulu başkanı Sebahattin Çelik, yıllardır üzerinde çalıştıkları projeyi, 19 Mayıs kenti Samsun'da hayata geçirmek istediklerini söyledi.

Projeye başlamalarındaki amacın yüzde yüz yerli üretimin yanında dünyanın en iyi teknolojisini geliştirmek olduğunu belirten Çelik, "Yaptığımız çalışma sonucunda 5 vagonlu ve saatte 160 kilometre hıza ulaşabilen bir araç geliştirdik." dedi. Makinistsiz hizmet vermesi planlanan trenin Samsun-Çarşamba hattında sefere başlatılması için yetkililerden izin isteyen Çelik, projenin üretime dönüştürülmesini heyecanla beklediklerini söyledi.

Mars'ı maymunlar fethedecek



Rusya'nın Karadeniz kıyısındaki Soçi kentinde bulunan Tıbbi Primatoloji Enstitüsünde yetiştirilen primatlar arasından seçilecek 40 makak, insanlı uçuştan önceki test uçuşu için eğitilecek.

Maymunların uzun süreli hareketsiz ortama, tecride ve meyve suyu ile püre yemeye tepkilerini gözlemleyecek Rus bilim insanları, Mars'a gidecek kozmonotları bekleyen radyasyon tehlikesini inceleme olanağını da bulacaklar.

RADYASYON KONUSUNDA BENZER DUYARLIK

Soçi'deki enstitütün müdürü Boris Lapin, araştırmayla ilgili olarak, "İnsanlarla maymunların radyasyon konusunda benzer duyarlıkları var. Köpekler ya da diğer hayvanlar üzerinde değil, makaklar üzerinde deney yapmak daha iyi" diye konuştu.

GİDİŞ DÖNÜŞ 17 AY

Rusya'nın "Mars 500" adını verdiği ve insanlar üzerinde de yürütülecek araştırmalarda, gönüllü denekler Moskova'da bir uzay gemisi simülasyonunda, Kızıl Gezegen'e gidiş dönüş süresi olan 17 ay yaşayacaklar.

Ruslar, daha önce uzaya çeşitli amaçlarla 12 makak göndermişlerdi.

İlk olarak 1983'te uzaya gönderilen Abrek ve Bion, yörüngede 5 gün geçirdikten sonra sağ salim Dünya'ya dönmüşler, 1987'de ise Dryoma yörüngede iki hafta kalmıştı.

Rusya'nın Mars seyahatinin 2020'den önce başlaması beklenmiyor.

Bu mont sinyal veriyor



Motosiklet sürücülerine müjde: Teknolojik mont daha iyi görülmenizi sağlayacak.

İngiltere'de yaşayan Michael Chen isimli genç mucit, geliştirdiği ilginç motosiklet ve bisiklet montu ile uluslararası bir tasarım yarışmasında tam 6.000 Sterlin kazandı.

New York'ta gerçekleştirilen James Dyson Uluslararası Tasarım Ödülleri gecesinde ödülünü alan Chen, montu geliştirirken ülkemizde de çok sık yaşanan bir sorunun önüne geçmeyi amaçlamış: Motosikletlerin trafikte görülmemesi.

HIZA GÖRE YANIYOR

Montun içerisine küçük led ışıklar yerleştiren Chen, bu ışıkların hızlanma ve yavaşlama anlarında yanarak diğer sürücüleri uyarmasını sağlıyor. Örneğin karanlık bir yolda motosikletinizle ilerlerken fren yaparsanız, led ışıklar kırmızı bir ışık yayarak diğer sürücüleri uyarıyor. Hızlanma anlarında ise led'ler yeşil ışık saçıyor.

KOLDAKİ LED'LER SİNYAL GÖREVİ GÖRÜYOR

Montun kollarına yerleştirilen led'ler ise sinyal görevi görüyor. Küçük bir düğme yardımıyla sağa ya da sola dönüşlerde bu led'ler ışık saçmaya başlıyor.

Chen, led'lerin duruma göre yanmasını, yine mont içerisine yerleştirdiği küçük bir hız sensörü ile sağlamış.

İLK DENEME BAŞARILI

Michael Chen, yaptığı açıklamada ilk denemeyi Londra'da yaptığını, otomobil sürücülerinin kendisine her zamankinden çok daha dikkatli yaklaştıklarını fark ettiğini söyledi.

Motosiklet sürücülerine gereken saygının gösterilmediği ülkemizde bu montun büyük ilgi göreceğini kestirmek hiç de zor değil. Ancak montun ne zaman üretilmeye başlanacağı hakkında henüz kesin bir bilgi yok.